Ülker’e her ay 25 bin adet CV geliyormuş.
Veritabanlarındaysa 540 bin adet CV varmış.
2008 yılında Ülker 2000 kişiye istihdam sağlayacakmış.
Eğer Ülker’e iş başvurusu yapmış ya da yapmayı planlayanlardansanız, müthiş bir rekabetiniz olduğunu söylememe gerek yok değil mi? Ayda 25 bin adet başvuru alan bir şirketin CV ayıklama işlemini nasıl yaptığını tahmin edersiniz. Elbette büyük bir titizlikle! Kendini en iyi ifade edene, en iyi CV’ ye sahip olana kapılar aralanır. İş görüşmesini onlar kapar. Bu grubun içinde olmak istiyorsanız, okumaya devam edin…
Herhangi bir iş aramıyorsanız, başarılı bir kariyere sahip olmayı arzu ediyorsanız, o zaman kendinizi tanımaya zaman ayırın. Şimdiye kadar hangi konularda başarılı işler yaptınız, ilgi alanlarınız neydi ve kendinizi en doğru şekilde nasıl ifade edebileceğiniz konusunda düşünüp planlı olarak çalışmak, size bazı ipuçları bulmanızda yardımcı olacaktır. Geçen hafta MTV’de 18 yaşında bir öğrencinin kendini daha iyi ifade edebilmesi ve proje grubu içindeki kişilerin kendisi hakkındaki algılarını yönlendirebilmesi için bir danışmanla programlı bir şekilde çalıştığını gördüm. Ne kadar bilgili ve olgun bir hareket.
Yaptıklarınızın anlamını yakalayamıyorsanız, sizin için işinizin ne ifade ettiğini bilmiyor ya da şirkete ne katkı sağladığınızdan emin değilseniz, destek almaktan çekinmeyin. Bu konuda kendinize yapacağınız yatırım, başarılı bir kariyere ulaşmak için atılmış en iyi adımlardan biri olacaktır.
Açık olan pozisyonlar olduğunda sadece dışarıdan gelen başvurular değil aynı zamanda şirket içerisinden başvurular da değerlendirmeye alınır. Bu da demektir ki, rekabet gerçekten çok kuvvetli. İçeriden yapılan başvurularda aday şirketi tanıyan ve başarılı bir elemansa, genelde dışarıdan başvurulara karşı 1-0 önde başlar yarışa. Bu faktörleri göz önünde bulundurduğunuzda kuvvetli bir aday haline gelmeniz için sıkı bir çalışma gerektiğini fark ettiğinizi tahmin ediyorum.
Bakın Ülker’in İnsan Kaynakları Direktörü Melih Özuyar ne diyor: ‘Yeni mezunlarda, öncelikle, gelen CV’ler sistemden indirilip yöneticiler tarafından inceleniyor. Özgeçmişlere bakarak aday sayısı 5-7’ye indiriliyor. ‘
Kendinizi iyi tanımanız aynı zamanda çalışma tarzınızı bilmenizi de anlamanızı sağlar. Henüz çok fazla iş tecrübeniz yoksa, belki bu konu başlarda sizin için fazla önemli olmaya bilir. Deneyimli, en az 5 yıllık bir çalışansanız, o zaman çalışma stilinizi öğrenmeniz nasıl bir işte ve ortamda daha başarılı olmanızı anlamanızı sağlar.
CV’nizi yazdıktan sonra bir kâğıda çıktısını alın. Elinize alıp, şöyle bir okuyun. Kendinizden etkileniyor musunuz? Okuduklarınız merak uyandırıyor mu? Sonra CV’nizi size profesyonel yorum verebilecek bir dostunuza verin. Bu CV’ye baksan beni XYZ pozisyonu için işe almak istermiydin? diye sorun ona. Cevap ‘kem küm’ tarzı bir mırıldanmaysa, CV’niz henüz hazır değil demektir… daha çok emek vermeniz gerektiğini anlarsınız.
10 Comments
Uğur Özmen
Bir rastlantı olsa gerek, pazarlama gurusu Seth Godin’in blogunda da CV konusu işleniyor. Seth Godin, “CV göndermek özelliği olmayan insanların işidir.” diyor ve onun yerine seçenekler öneriyor:
– Önemli 3 kişiden referans mektubu,
– Katıldığınız karmaşık bir proje,
– Etkileyici bir blog ..
Ancak, Seth Godin’e yazılan yorumlardan birinde “dediklerin doğru ama, bunu anlayacak düzeyde İK bölümü yok ki” denilmiş.
Bence de Seth Godin haklı. Ama yorumcu daha haklı… Ayda 25.000 CV’yi “Elbette titizlikle” inceleyen İK Bölümü olduğuna inanmak mümkün değil. Standartlaştırarak bakıyorlardır. Standartlaştırma da özellikli olanların kaybolmasını sağlar.
Yaratıcı özelliği olanların, bu gibi yerlere başvururken bir kez daha düşünmelerini öneririm.
Fatmanur Erdogan
Seth Godin’i bende severek takip ediyorum ve bu konudaki görüşlerine kısmen katılıyorum.
Eren Kumcuoğlu
Seth Godin’in yazısını ben de okumuştum, burada bu yazıyı bulmak ta bir tebessüm yarattı bende.
Godin’e katılıyorum, şöyle ki; CV’min yanında fırsatını bulduğumda blogumdan bahsettiğim yerler oldu, 2 iş görüşmesinde bu şekilde fark yarattım.
Geçtiğimiz hafta yüksek lisans derslerimizden birinde hocam Ahmet Durul, blogumu çok beğendiğini övgü dolu sözlerle belirtti ve bu blogu kullanarak öne çıkamayacağım görüşme olmadığını söyledi. Sektörde 40 yıllık tecrübeli bir insanın ağzından bu sözleri duymak ayrı bir kanıt oldu benim için.
Başlıca amacım kendime iş fırsatı yaratmak olmasa da blogların bu amaçla kullanılmasını çok doğru bir yaklaşım olarak görüyorum. Yeter ki (şimdiden olmaya başladığı gibi) herkesin bir “karalama defteri” olmasın ve bu mecra da kirlenmesin.
Öte yandan, yorumculara katılmamak ta işten değil. İK departmanlarının ne şekilde çalıştığını aşağı yukarı tahmin edebiliyorum. Reputable University, Graduate degree at least X, Analytic Thinking ability, Presentable… Bu tip ilanlara başvuru yapılacaksa yetenek, zeka, bilgi ya da blog sahibi olmak pek önemli değil.
Fatmanur Erdogan
Cok haklısın Eren. Ayrıca bende blogunu beğeniyle takip ediyorum. Ne var ki, iş göşüşmelerinden önce kişi hakkında bilgi edinmek için google kullanan yönetici sayısının kaç olduğunu çok merak ediyorum. Amerika’da bu istatistikler çok yüksek. Türkiye’de ne durumdadır bilemiyorum.
Ahmet Oğuzhan Kalabak
Peki blog kullanarak is gorusmelerinde one cikmak nasil olmali? Kisi sadece is gorusmelerini dusunerek mi bloga yazi eklemeli? Ya da bilgi birikimini gostermek adina blogunda sektoru ile ilgili mi yazi yazmali…
Pazarlama, tasarim, guzel sanatlar ya da IT alaninda calisan bir kisi icin bloglar one cikmak icin bir firsat olabilir ama her alan icin de bu sekilde dusunulmemesi gerekir bence… Kisi isinde basarili, alaninda bilgi sahibi olabilir ama sadece hobi amacli, kafasini dagitmak icin blogluyorsa ne olacak?
Uğur Özmen
Sadece iş görüşmelerini düşünerek blog’a yazı eklendiğinde, blog olmaktan çıkıyor. Olası iş verenin bunu anlaması ihtimali yüksek. (Tıpkı görüşmede yalan söylemek gibi)
Blog zaten bilgi birikimini ve bakış açısını yansıtır. Bir yerlerinde de özgeçmiş yer alıyordur. Bu nedenle, son cümleye katılmıyorum.
Eren Kumcuoğlu
Ahmet, iş görüşmesi için blog yazmak çok anlamsız olur. Aslında, herhangi bir beklenti ile blog yazmak fikri de bana mantıklı gelmiyor.
Ben fikirlerimi paylaşmak, başkalarından da birşeyler öğrenmek adına kendi blogumu kurdum. Aklımda yalnızca fikirlerimi paylaşmak vardı. Yazdıkça yeni insanlarla tanıştım, yeni şeyler öğrendim, ilgilendiğim konularda iş aradığım için bu mecrada aktif olarak yer aldığımdan bahsettiğim ve öne çıktığım iş görüşmeleri oldu, hatta geçtiğimiz haftalarda bir lisans dersi için konuşmacı olarak bile çağırıldım ve ilk sunumumu bu hafta yapıyor olacağım. Ancak bunların hiçbirinin hemen olmadığını hatırlatayım.
Son cümlede ise bahsettiğim kısma gelmişsin. Ben gittiğim görüşmelerde “blog yazarıyım” dediğimde insanlara “o da ne?” dedirtebiliyor ve hikayeyi paylaşabiliyordum.
Şimdi durum değişti, çok fazla insan blogların ne olduğundan haberdar. Mecra ilginçliğini yitirdi sayılır, dolayısıyla daha ilginç aktivitelerinizden bahsetmekte, herkesin yapmadığı aktiviteleri yapmakta fayda var. İnsanları bir nebze olsun meraklandırmak gerekiyor.
Ayrıca, görüşme esnasında karşınızdaki insanda iyi bir etki de bırakmazsanız kapıdan çıkıp gittiğinizde o kişi, (blogunuzda hayatın gizemini nasıl çözdüğünüzü bile anlatsanız) adınızı google’lamaz.
Dolayısıyla kendini pazarlayabilmek konusunda biraz daha bütünleşik düşünmek gerektiğine inanıyorum.
Dipnot; Kafa dağıtmak için yazılan bloglardan iş görüşmelerinde bahsedilmesi gerekli midir? Bence özel bir yanı yoksa (10000 kişinin takip etmesi gibi) değildir. Diyelim ki böyle bir blogunuz var, görüştüğünüz kişi adınızı google’ladı ve kişisel blogunuza ulaştı; politik, dini ve taraftar tartışmalarından arındırılmış olmasına özen gösterin derim.
Ahmet Oğuzhan Kalabak
Onur Bey;
Biyomedikal mühendisi bir arkadasim var, arada sirada “Ne zaman biyomedikal mühendisligi hakkında konusmaya baslasam, insanlar bana anlamsız anlamsız bakıyor” seklinde dert yanar…
Bilgi birikimi onemli ama bir noktada bildikleriniz, anlattiklariniz karsinizdakinin anlayacagi ile sinirli kaliyor… Kabul, hos olmayan bir durum, ama insan zamanla bu gibi konularda konusamaktan, yazmaktan zevk almaz hale geliyor…
Sanirim benim sikintim bu… Cok da bilinmeyen bir alanda calisiyorum, cogu zaman yaptigim is ile ilgili bir yazi yazdiktan sonra yukaridaki ornek aklima geliyor, yaziyi siliyorum… Sektor genelinde yazi yazmakta bir nebze bol keseden atmak gibi geliyor…
Uğur Özmen
Eren çok güzel yazmış. Sadece blog da önemli değil. Adınız Google’landığında, nelerin geleceği de en azından aynı düzeyde önemli.
Fatmanur Erdogan
Merhaba Ahmet,
Bloglar, ozellikle yurt disinda yoneticiler ve IK icin cok onemli bir yer teskil ediyor. Turkiye’de henuz yoneticilerin ayni duzeyde bir ilgisi oldugunu gormuyorum. Kuzey Amerika, Avrupa’da kisi gorusmeye cagrilmadan once mutlaka “google” search’de araniyor. Turkiye’de de bunun henuz cok fazla yaygin olmadigini soylemem lazim.(bizler Turkiye’de cok yogun calisiyoruz, efektif olmasakda!) Blog yazmak bana kalirsa insanin icinden geldigi icin olmali…Google’da ismin arandiginda senin hakkinda ne gozukmesini istiyorsan, o bilgilierin one cikmasi da onemli. Kisisel bloglarin bir cogunun profesyonellikten uzak oldugunu dusunuyorum ve bu tur bloglarin ise alimlarda negatif etki yaratmasinin da cok muhtemel oldugu kanisindayim.
Blog yazmayi kariyeriniz acsinidan ele almayi dusunuyorsaniz, blogda profesyonelligini korumak onemli.. tasarimda, yazi stiline vs kadar…Ayni zamanda hangi konuda ve nasil daha iyi bir blog yazari olunacagini bulmanin da bir sekilde yazmaya baslamak ve zamanla gelismesine ve degismesine izin vermekle mumkun olacagini dusunuyorum.