Ben deniz insanıyım.
Köklerim, kalbim, ruhum, enerjim denizden hayat alıyor…en büyük tutkum denizler…
Kendimi bildim bileli sudan çıkmıyorum. Yazları “aralıksız” 8 saat kadar denizde yüzmekten ve oyun oynamaktan dolayı eve gidip birşeyler yemeği unuttuğum günleri anımsıyorum. Annemin merakı dolayısıyla tüm site sakinlerinin “Fatmanur Nerede olabilir?” diye başladığı endişelerinin kısa süre sonra “denizdedir” olarak kendini rahatlığa bıraktığı günleri hatırlıyorum.
Günde 1500m yüzerim. Genelde 25 dakika kadar sürer.
Yurt dışı seyahatlerim sık olduğundan bir müddet ara verdim ve hayatımda birşeyler eksik hissediyorum. Bu yüzden bugün uçağa atlayıp, kafamı yatağımdan kaldırdığımda uçsuz bucaksız bir deniz görebileceğim koyuma geldim. Denizi seyretmeyi de severim ama içinde olmayı daha çok seviyorum. Denizin içindeyken mutlu olduğum kadar hiç bir yerde mutlu değilim. En mutlu olduğum nokta orası. Kova burcuyum. Acaba alakası var mıdır?
Ofislerin kapalı duvarlar ve camekanlar arasında olması ne büyük talihsizlik.
Bundan 30 yıl sonra ofis ortamları kendini tamamen sanal ortamlara bıraktığında verimlilik patlaması yaşamamız mümkündür.
Dünya aslında liberal olduğunu sanan ama tutuculuğunun doruklarında yaşayan bireylerle dolu. Ne ilginç bir ikilemdir bu.
Daha uzun çalışma saatleri, odalara kitlenmiş insanlar, birbirinden hoşlanmadığı halde aynı odanın havasında nefes almaya çalışan bireyler, işe giriş çıkış saatleri kontrol edilen bizler, modern köleliğimizi sadece kabul etmiyor aynı zamanda bu sistemleri de yaratıyoruz.
Toksik ortamlarda bir yere kadar doğru düşünebiliriz. (Justin Menkes “Better Under Pressure” isimli bir kitap yazmış. Bu videosu gayet güzel ancak sorunu yaratan sürekli artan stresi normalleştiren ve yenmek için ne yapabileceğinizi anlatanlar ne yazık ki. Stresi azaltan ve “verimli stres” ortamlarının teşvik edilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.)
Mobil yaşamları seviyorum.
Hayatımın önemli bir kısmı yurt dışında ve yabancı ülkelerden insanlarla geçti. Bana “she lives on a suitcase” diye takılırlardı. Yani, bir bavulum vardır. Hayatı dolaşırım, ülke ülke, şehir şehir. Fazla eşyadan da pek hoşlanmam. O yüzden hafifimdir.
Zamanla aslında bir şeyi daha keşfettim. O da fazla eşya almamamın sebebi duygusal olarak bağlanıyor olmam ve bağlandığımda özgür hareket etmekte zorlanmam.
Ben özgür olmayı seçiyorum. Izler bırakıp yola devam etmeyi seviyorum. Belki denizler beni bu yüzden çok çekiyor, çünkü derinliği, uzaklığı, hareketi, enerjisi olan ve içinde bir yük taşımayan bir alan deniz… Mobil hayatlar da o yüzden herkese göre değil ama birçok yaratıcı insan için müthiş bir imkan.
Istanbul’un keşmekeş hayatında verimliliği artırmanın en iyi yolu mobil çalışma ortamları. Bu sistemin oturması zaman alır, çünkü bu tür sistemler “güven” üzerine kurulur. Türk insanı araştırmalara göre müthiş güvensiz etrafında ki herşeye. Ama araba anahtarımızı tanımadığımız ve kim olduğundan bi haber olduğumuz bir adama bırakacak kadar da “güven” duyabiliyoruz etrafa. Tutarsızlık bu olsa gerek.
Denizler özgürlük benim için. Hepiniz için bir özgürlük alanı vardır aslında. Kimisi içinse özgürlük zordur, kendini prangalara bağlı hisseder. Oysa, bilirler nerelerde ve nasıl bir hayat onlar için ideal olandır. Tutarsız davranışlar buralarda başlar: özgürlük noktalarını bilmek ama ona sahip olabilme imkanının olmadığını düşünmek. Oysa, düşünebildiğimiz herşeyi harekete geçirme gücüne sahibiz. (Harvard Business Review’ın ele aldıği The Secret Weapon of Great Leaders videosunu seyretmenizi öneririm).
Özgürlük, sorumluluk demektir oysa. Özgürlük pervasızca dolaşmak değildir. Özgür insan sorumlu insandır. Kendine inanandır. Yeteneklerine ve yapabileceklerine güvenendir. Hayatının sorumluluğunu alabilendir. Sadece kendine değil çevresine de sorumlu davranabilendir.
Bu anlayış kariyerlerimizi yönetirken, şirketlerimizi büyütürken, hayatlarımıza yön verirken yanımızda taşımamız gereken en önemli anlayıştır. Zira sistem kurmak özgürlüğe gem vurmak değil, özgürlüğümüzün sorumluluğunu taşıttırabilmektir.
9 Comments
mustafa
bu ne bicim bi yazi ya? 😀
Uğur Özmen
İlginç değil mi? Bugünkü yazımın konusu “teğet geçmiş”.
“Yaratıcılık düşünce engellerini aşınca başlar” demiştim. Zaman kısıtlaması ve acil durum anonslarının yaratıcılığı azaltmadığı, aksine artırdığı ispatlanmış. Yeter ki düşünce engelleri kalksın.
Fatmanur’un yazısı da aynı yönde… Özgürlük sorumsuzluk değildir. Zaten serserilik ile özgürlüğü ayıran çizgi, uğruna mücadele edilmesi gereken bir şeylerin olmasıdır.
freelancer03
Gayet güzel. Elinize sağlık.
Atilla Oğuzhan Durgun
Elinize sağlık. Bulmak istediğim çok şeyi buldum yazınızda. Teşekkürler.
Şeniz
Up in the air! Evet, sen o’sun… Ve evet Kova’sın. Kesinlikle!!!
Fatmanur Erdogan
Ugur, evet stres, zaman kisitlamasi, acil durum anonslari yaraticiliga engel degil durumu yonetebildigimiz surece. Surekli bu durumlara maruz kalmaksa dogru dusunmeyi engeller.
Henuz okumayanlara oneririm.
Henuz okumayanlara oneririm. http://ugurozmen.com/uncategorized/izmsiz-dusunmek
Uğur Özmen
Bu dönemin gençleri, kavramların yeniden şekillendiği dönemde yaşadıkları için hem şanslı, hem de şanssız.
Doğru bilinen kavramların sorgulanması, hatta yargılanması ve belirsizliğe itilmesi (örn: http://ugurozmen.com/bilisim/mba-diplomasini-ne-yapmali ) neye tutunacakları konusunda onları şanssız yapıyor.
Diğer yandan, birçok kavramın yeniden şekillenmesine şahit oluyorlar. Bu değişikliğin gerekçelerini (eğer doğru izlerlerse) en iyi onlar bilecekler.
Sanayi devrimini inceleyip, yönetim kuramlarının oluştuğu günlerde yaşamak gibi. Heyecan verici.
Haldun
Bence Fatmanur hanım’ın yazısında ki en önemli mesajlardan biri de her gün yaptığı spor ile kendini ne kadar iyi hissettiği, ben de haftada 3-4 defa işten sonra spor yapmaya çalışıyorum ve yoğun bir iş ortamından sonra tüm yorgunluğu atmamı sağlıyor ve ertesi güne daha dinç başlayabiliyorum.
nilgün yetiş
ben de zamansız, mekansız daha yaratıcı olabilineceğine inananlardanım artık… leonorda de Vinci, Matrakçı Nasuh,Michealangelo herhalde sanat eserlerini yaparken akşam 6 oldu bırakayım diyerek eserlerini bitirmedi, içindeki yaratıcı enerji aktif olduğu müddetçe işlerinin başındaydı ve tutkularının peşinden gittiler…. bizler ise 8-6, 9-6 mesaisi bulmak için can atıyoruz, niye? güvenlik, gelecek korkusu, bu şekilde yaşamaya şartlandırıldığımız için, Fatmanur Hn dediği gibi 30 sene sonra belki zamansız ve mekansız özgür işlerimiz olabilir… umarım daha önceden keşfedebilir ve bunu keyifle yaşayabiliriz…