Tek tip bir liderlik olmadığını farketmem Amerika’da çalıştığım yıllarda bağlı olduğum yöneticinin aramızdan biri hakkında “o bizim sessiz liderimiz” demesiyle oldu. Sessiz lider mi? Nasıl yani?
Liderlik uzun yıllar boyunca, ulaşılması çok zor olan ve milyonda bir kişinin ulaşabileceği ütopik bir mertebe olarak karşımıza geldi. Tanrılaştırılan liderler yaratıldı. Jack Welch, gerçekten başarılı bir yöneticiydi, ama yetenekleri neredeyse insan üstü gösterildi. (Ucunda para ve şöhret olduğundan, kitaplar yazıldı. Röpörtajlar yapıldı vs. ve önümüze altın bir tabakla sunuldu.)
Liderlik popüler olanların, en çok sevilenlerin, ağzı laf yapanların, etkileme kabiliyeti olanların yapabileceği bir görev olarak yazıldı çizildi. Ilham veren liderlik dendi adına. Popüler kültürcülere göre, lider karizmatik olmalıydı. Oysa etkin liderler ne karizmatik ne de popülerdi. (Karizma olması bir artı olsa da, gerek şart değildi.) Sanki hep tek tip bir lider arandı durdu.
Yönetici pozisyonunda çalışanlar “lider değildir” olarak lanse edildi. Bir yöneticiyi lider’den ayıran özellikler kesin çizgilerle çizildi. Onlar lider değildi engin görüşlü yönetim danışmanlarına, akademisyenlere göre, çünkü lider vizyon çizer, yol gösterirdi…yöneticiler “liderin yap dediğini yapar” dı. Potansiyeli yüksek bir dolu insan dar ve kısıtlı bakış açıları içerisinde sıkıştırıldı böylece.
Günümüzde teknolojik gelişmeler bir dolu sessiz lideri ortaya çıkardı. Yetenekli bir dolu insanın hareket alanınının genişlemesine imkan verdi. Liderlik tanımlamalarıyla uğraşmayan ve umursamayan bir dolu cevher yarattı. Yaptıklarıyla insanları birleştirebilen, bilgisini paylaşan, üreten, düşünen, sürükleyen bir dolu cevher…
Hayat hepimiz için bir arama, öğrenme ve bulma süreci. Buldukça tekrar arama sürecinin başladığı bir döngü. Bugün inandıklarımızın yarın geçersiz olabileceğini farkettiğimiz bir zaman dilimi.
Psikoloji bilimi birkaç yıl önceye kadar negatife odaklanarak çözüm aradı sorunlara. Upenn prof’larından Martin Seligman’ın bakış açısını tersinden işletmeyi düşünmesiyle ortaya çıkan pozitif psikoloji akımı ve önerileri şimdilerde hepimizin dilinde. Hepimiz sanki yüzyıllardır yönetim taktiklerinin pozitife odaklanarak yapılması gerektiğini bilirmişcesine ahkam kesiyoruz. Oysa yeni öğreniyoruz bunları hepimiz, yeni uyguluyoruz. Uygulamasını öğreniyoruz. Liderlik anlayışımız konusunda da benzer bir devrime ihtiyacımız var. Liderliğin ütopik, ulaşılamayan, herkese mümkün olmayan bir üst mertebe olduğu yargısından kurtulmaya, insanların yeteneklerini, heyecanlarını, lider yönlerini gösterebilme cesaretlerini şevklendirmeye ihtiyacımız var.
2007 yılında Center for Creative Leadership tarafından 247 üst düzey yöneticiyle yapılan araştırma sonucuna göre tespit edilen 10 liderlik trendine bir bakın. Ben yeni nesil insanlarla bugün ihtiyaç duyduğumuz ‘ulaşılabilir liderliğin’ daha etkin olacağını düşünüyorum. Eski nesil liderler gelişmelere ayak uydurabildikleri sürece etkinliklerini sürdürebilecekler. Örneğin Obama’nın politik kampanyasını yönetme şeklini takip edenler günü ne kadar takip edebilen bir lider olduğunu bilirler. Kurumların da hızlı hareket edebilen, risk alabilen, değişimlere cevap verebilen, ulaşılabilir liderlere ihtiyacı var…ki böylece ünvanlara, statülere takılmadan hareket edebilen kurum yapıları ortaya çıksın…ki böylece tüm değişimin temelinde insan olduğunu tekrardan hatırlayan kurum kültürleri yeşersin…ki böylece daha sürdürülebilir refah bir hayat yaratılabilsin.
10 Comments
Burak Dönertaş
son cümleye istinaden… ve bu liderlerin hızlı hareket etmenin önemini kavrayan, risk alabilecek kadar cesaretli ve onlara gerekli değeri veren kurumlara da ihtiyacı var..
çok güzel bir yazı. teşekkür ederim.
Uğur Özmen
Tam Fatmanur hanıma destekleyen bir kaç örnekten söz edecekken Burak Demirtaş’ın yazısını gördüm.
Burak, atama ile liderlik kavramlarını karıştırmış geliba… “Liderlerin … kurumlara ihtiyacı var” derken… Kurumu bu hale getirecek olana lider diyorlar. Yanılıyor muyum?
Burak Dönertaş
Uğur Hocam;
Sonuçta bu değişime ihtiyaç duyan ve bunun sonucunda bu tarz liderleri istihdam edecek ya da onlara fırsat verecek olanda kurum olmayacak mi? Obama bunun farkında olmasa bu tarz insanlarla çalışır mıydı?
Uğur Özmen
Sevgili Burak,
Obama’yı istihdam mı etmişler…
Her neyse, bu konuya takılmayayım. Ben en azından birkaç liderlik stilinin aynı zamanda yeşerdiğini gördüm. Bir devrimci’ye bağlı yön gösterici ve düzenleyici liderler ile çalıştım. Devrimci’nin başarılı olmasını, aslında diğerleri sağlıyordu.
Onları da devrimci seçmişti zaten.
Tekin
Gerçekten nedir bu liderlik hakkında bu kadar abartı ve ayrımcılık. Ben bir şirkette çalıştığım yıllarda yöneticimin çok iyi bir lider olduğunu düşünürdük departman olarak. Sadece işimizi yapmak değil, ufkumuzu açmak da önemliydi onun için. Üst yönetimlerin ufkumuzu açtığını hatirlamıyorum. Başarılılardı ve şirketi iyi noktalara getirdiler. Birine uyan stil, diğerine uymayabiliyor. Lider dediğin şu kriterlere sahip olur demekle olmuyor. Benzerlikler olabilir ama tek tip liderler yetiştirmek ne kadar mantıklı düşünmek lazım.
Emre ALAGÖZ
Stephen Covey, “8.Alışkanlık-Bütünlüğe Doğru” isimli çalışmasını, Liderliğin mevki değil, bir seçim(!) olduğuna örnek olmuş, tevazu sahibi, cesur ve “Büyük İnsan”lara adamıştır.
“Basitçe söylemek gerekirse, en temel ve pratik düzeyinde, liderlik insanlara değerlerini ve potansiyellerini, bunları kendi kendilerine görmeye başlayacakları kadar açık ifade etmektir.”
şeklinde tanımlar Covey liderliği ve bununla birlikte tüm büyük liderlerde ortak olan bir noktayı özellikle vurgular; ilkeler… Covey’e göre tüm büyük liderleri yöneten belli başlı ilkeler vardır ve bu ilkeler resmi mevkiilerden ya da statülerden tamamen bağımsızdır. Bu ilkelere göre yaşadığınızda, etki alanınız genişler ve ahlaksal yetkeniz artar.
Bununla beraber, Covey yönetimle liderliği, (başka bir deyişle) liderle yöneticiyi, birbirinden ayırmayı tercih etmiştir. Ama netice itibariyle bu, iyi bir yöneticinin iyi bir lider olamayacağı anlamını taşımıyor.
Covey’nin liderlik kavramına farklı bir bakış açısıyla yaklaştığını düşünüyorum ve bu konudaki düşüncelerini değerli buluyorum.
Fatmanur Erdogan
Merhaba Emre,
Stephen Covey’in görüşlerini paylaştığın için teşekkürler. Kendi blogundan bir metnin linkini de ben vermek isterim.
http://www.stephencovey.com/blog/?p=6
Tanjan ÖZBİLGİ
Değerli yazınız için çok teşekkürler Fatmanur Hanım, bir çırpıda zevkle okudum elleriniz dert görmesin.
Siyasi lider olarak en güzel örneklerden birisi olan Obama’yı paylaşmışsınız. Günü nasıl yakaladığını… “Dinner with Obama” blogunu görünce hemen aklıma Mustafa Kemal ATATÜRK geldi.
Atatürk mizaç olarak otoriter bir lider olmakla beraber, hemen hemen her şeyle yakından ilgilenmesiyle doymak bilmez bir öğrenme açlığıyla hareket eden bir lider olmuş. Hayatına 5.000’e yakın kitap sığdırmış. Böylece farklı teorik bilgilerle donanma imkanı bulmuş ama bence kendisini lider yapan askerlik stratejileri değil, halkının nabzını çok yönlü değerlendirmesi ile ortaya çıkmıştır.
Obama’nın “Dinner with Obama” benzer şekilde Atatürk Her akşam sofrasında halktan çeşitli kesimlerle beraber olmuş, onlarla kendi meslekleri ve yaşamları ile ilgili düşüncelerini değerlendirmiş, müzakere etmiş. Bir akşam masasında köylü olmuş başka bir akşam doktor bir başka akşam siyaset ya da bilim dünyasından insanlar.
Çaktırmadan öğrenmeye devam etmiş. Hem de başkalarının deneyimlerinden bilgilerinden maksimum derecede yararlanmış.Sonra da gene halkı için en uygun olduğunu düşündüğü konularda kararlar almış.
Aldığı kararlara baktığımızda, genelde çeşitli fikirleri değerlendirip süzgeçten geçirdiğini ve sonunda karar verdiğini görüyoruz. Bu süreçlerden geçen kararları büyük çoğunlukla “zamanın koşulları içinde” en iyi olabilecek kararlar olmuş. Ve bu kararlardan hiç geri adım atmamış.
Halkın okumaya öğrenmesi ve dogmalardan kurtulması için eğitime önem vermiş, kolay okunabilmesi için yüzyıllardır kullanılan osmanlıca alfabeyi bile değiştirme cesaretinde bulunmuştur. Atatürk ile ilgili örnekleri çoğaltabiliriz ancak yazınızda belirttiğiniz:”hızlı hareket edebilen, risk alabilen, değişimlere cevap verebilen, ulaşılabilir liderler” dediğinizde kendi zamanının koşullarında Atatürk’ün bu tanıma çok uyduğunu anımsadım.
Bir başka konu ise Mustafa Kemal ATATÜRK’ün çok detaycı olduğudur. “Büyük Nutuk” u okuduğumuzda gün ve gün yapılanları hatta saatlerine kadar not aldığını. Gün içinde yapılan her eylemi, düşünceyi ve onların gerekçelerini, (çekilen telgraf detayına kadar) sürekli not aldığını görüyoruz. Liderlerin çok yönlü olabilmesi için bu özelliğin çok önemli olduğunu biliyoruz.
Sabancı müzesini gezme fırsatınız olduysa, Değerli iş adamı merhum Sakıp SABANCI’nın ufak defterini görmüş olabilirisiniz. Neşeli tavırlarıyla hatırladığmız Sakıp Ağa’nın O şakacı halk adamı görünümünün aksine, O ufacık defterine, hangi gün hangi saat nerede olacağını, hangi toplatıda nasıl hazırlık yapacağını nelere dikkat edeceğini yazıp işlerini sonuna kadar detayıyla takip ettiğini görüyoruz.
Benzer örneği değerli İş adamı merhum Üzeyir GARİH’te rastlamışsınızdır. Kitaplarında sadece iş ve ticaretin mekanik hareketlerinin dışında insan davranışlarını ve üsluplarını açıklamış. Bir nevi sosyal-psikoloji çerçevesinden olayları, durumları değerlendirmiştir. Öyle detaylar ki bir iş yemeğinde limonu nasıl sıkmanız gerektiği, hesabı ne şekilde ödeyeceğinize kadar detaylar bulunmaktadır kitaplarında…
Liderlik kavramının geçmişten günümüze değişen ve süzülerek bize kalan tortusundan en önemli unsurların,
*insanlarla kurulan “uygun” münasebetlerin olduğunu,
*karşılıklı etkileşimlere “açık” olduklarını,
*öğrenmeye ve uygulamaya “açlık” hissettiklerini görüyoruz.
İlham veren değerli yazınız için tekrar teşekkürler,
Tanjan ÖZBİLGİ
Fatmanur Erdogan
Tanjan, ek örnekler için çok teşekkürler…
Volkan ÜNAL
Hocam ellerinize sağlık. Yine tıpkı kitabınız ve diğer yazılarınız gibi önemli tespitler içeren ve baştan sona akıp eden bir yazı olmuş.
Ben de kendimce bir liderlik formülü yazayım:
(bol (zeka + bilgi + dinleme ve istişare yeteneği + sabır + EYLEM)) x Ego dengesi