Seoul’a bir iş gezisi için gittiğimde, şehri pek de tanımıyordum. Elime, okumaktan pek de anlamadığım haritayı alıp, yollara koyuldum. Zamanım fazla olmadığından, Marriott’a bavullarımı bırakıp, şehre attım kendimi.
Metro’ya geldiğimde hangi yöne gideceğimi bulmak için haritamı açtığımda, etrafımda nereden ve nasıl çıktıklarını anlamadığım bir dolu Koreli vardı.
‘Nereye gideceksiniz?’
Gideceğim yere rahatça ulaşabilmem için yardım etmeye çalışan Koreliler çok hoştu… Bir müddet sadece etrafımdaki insanlara bakarak güldüm. Size iyi bir deneyim yaşatmak isteyen bu insanlar biraz Türklere benziyordu. Hep bir ağızdan bana tarif veriyorlardı. İçlerinden biri gideceğim yere kadar gelmekte ısrarcı oldu.
‘Gerçekten gerek yok. Ben kendim gidebilirim.’
‘Hayır. Hayır. Ben sizi götürebilirim. Sorun değil.’
‘Anlıyorum ama önemli değil. Şehirlerde kaybolmaktan hoşlanırım. Pek zor bir tren sistemine de benzemiyor zaten.’
‘Lütfen, sizi durağınızda indirmek için yardımcı olmam sorun değil.’
15 dakikalık bir tren yolculuğu arkasında trenden indim ve Koreli yoluna devam etti. Metrodan çıktım ve nerede olduğumu anlamak için tekrardan haritayı açtım.
‘Merhaba. Yardım edeyim?’
Dediğimi dinleyeceğini tahmin etmediğimden, yardımcı olmasına izin verdim. Benimle bir müddet yürüdü.
’Akşam ne yapıyorsun?’
‘Emin değilim.’
‘Geleneksel Kore tatlarını denemek ister misin?’
‘Cazip bir teklif.’
‘Saat 7.30 da seni almaya gelirim.’
Yull, ince yapılı, siyah omuzlarına kadar saçları olan genç bir Koreliydi. Evli ve bir çocuklu genç çalışan annelerdendi. Hayatı büyük bir değişim içine girmişti. Çocuk için kariyerinden vazgeçmiş, kocasının onu aldatmasıyla devam eden süreçte hayatını tamamen sorgulamaya başlamıştı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemiyordu.
‘Başka bir kadınla olan ilişkisini bildiğimi öğrendi.’
‘Aman Tanrım!’
‘Beni sevdiğini söylüyor. O kadının geçici bir heves olduğuna ikna ediyor beni.’
‘Sen ne düşünüyorsun?’
‘İkinci kadınlar her zaman geçici bir heves erkekler için. Bu kadının da öyle olduğuna eminim. Ama bu çektiğim acıyı dindirmeye yetmiyor. Kocamı seviyorum.’
‘Peki ya kariyerin?’
‘Çocuğum var. Onun da bir babaya ihtiyacı… Ailemi ayakta tutmak daha öncelikli.’
‘Ya kocanın aileyi ayakta tutmakta ki rolü? Ailesini ayakta tutmak için kariyerinden ödün vermek zorunda kalmamış. Üstelik başka bir kadınla seni aldatmayı da göze almış.’
Yull dinine bağlı, toplum baskısını da üzerinde fazlasıyla hisseden Koreli genç bir kadın. Eşinden ayrılmak toplumda değerini yitirmek gibiydi. Ailesi öncelikliydi ve tekrardan bir araya getirebileceğine inanıyordu.
‘Nasıl yapacaksın bunu?’
Aradan birkaç yıl geçti. Yull ve ailesi, eşinin işi dolayısıyla Silicon Valley’e taşındı. Yull düzenli olarak kiliseye gidiyor ve çocuğuna iyi bir aile hayatı sağlamak için her sabah kalktığında ona güç vermesi için Tanrıya yalvarıyordu.
‘Mutluyum burada.’
‘Mutluluk veren ne?’
‘Dua ediyorum her gün. Bu bana huzur veriyor. Çocuğumla istediğim gibi hayat yaşayabiliyorum. Üstelik kocamla ilişkimde düzeldi. Bizlerle vakit geçiriyor, bizi önemsiyor. Sevgime sevgiyle cevap veriyor. Benim için önemli olan da buydu.’
Hata yapmaktan korkmadan hayatta adım atabilmek, cesaret istiyor. Toplumla birlikte yaşamayı başarmak ama toplumun zincirlerine takılı kalmayacak kadar özgür olabilmek…
Hayatta karşımıza çıkan engelleri aşmak inanç ve güç gerektiriyor. Hata yapanları içimizden atmaktansa, istediğimiz gelecek uğruna fedakârlık yapmak büyük yürek istiyor.
Hayat, yaptığımız seçimlerden ibaret. Önceliklerimizin ne olduğunu biliyorsak, seçimlerimiz bazen daha da kolaylaşıyor. Artık herkes her şeyi aynı zamanda istiyor. Oysa hayat bazen istediklerimizi sırayla veriyor.
‘The Last Kiss’ isimli filmin bir sahnesindeyse şöyle bir diyalog geçiyordu: Evli bir adam, yeni çocuğu doğacak karısını aldatır. Kız babasının evine döner, kocası eşini geri alabilmek için dört döner. Adam, eşinin psikolog olan babasına sorar:
‘Karımı geri istiyorum. Hata yaptım, evet. Ama sen 30 yıllık evliliğinde hiçbir hata yapmadın mı? İstemeden bir kazaya kurban gitmedin mi?
Baba soğuk ve sert ifadeyle adama sessiz bir bakış atar. Babanın karısına hayatı boyunca sadık olan bir eş olduğunu fark ettiğinde, ne diyeceğini bilemez.
‘Ama ben kızınızı çok seviyorum.’
‘Bak evlat. Dünyada birbirini sevdiğini söyleyen bir dolu insan var. Yıllar içinde beni sevdiğim insandan ayırmaya çalışan, baştan çıkartmak için uğraşan bir dolu kadın tanıdım. Karımı sevdiğimi ben biliyorum. Ama evlendiğim kadının da hayatımın tek kadını olduğunu hissetmesi, benim nasıl davrandığımla ilgilidir.’
Nerede hata yapmamamız gerektiğini ve nerede hata yapma cesaretini göstermemiz gerektiğini ayırt edebilmek, hatalarımızın bize ögrettiklerinin daha güçlü gelecekler yaratmasına izin verebilmemiz dileğiyle…
6 Comments
sibel
Bu yazıyı okumanızı da öneririm. Düşmanı dost edinmenin önemi:))) http://zenhabits.net/2009/06/all-the-advice-on-happiness-youll-ever-need-in-one-post/
Laila
Hatalarından öğreniyormu insanlar acaba? Özellikle Istanbulda. Yani neyin hata neyin hata olmadığını fark etmek lazım önce!!!!!
Canan
Muhteşem bir yazı olmuş. Özellikle zor bir dönemden geçiyor olduğumdan, bu yazı beni ağlattı. Dediğiniz gibi
“Nerede hata yapmamamız gerektiğini ve nerede hata yapma cesaretini göstermemiz gerektiğini ayırt edebilmek, hatalarımızın bize ögrettiklerinin daha güçlü gelecekler yaratmasına izin verebilmemiz dileğiyle…”
Erhan
Bir de şu konu var:
Verdiği kararın ne olursa olsun arkasında olmaya tutarlılık derler. Ben buna karşıyım, eğer verdiğim bir kararın ileride hata oluşturabileceğini sezinlersem hemen o karardan dönerim. Amacım tutarlılıktan ziyade hatayı ortadan kaldırmak olur. Hatayı önlemeyi, insanların güvenini sarsmamaya tercih ederim.
İnsanlar sonuç ve iş odaklı olmalı. İşin nasıl olduğu değil, sonuçta ne ortaya çıktığı önemli. Bence iyi bir yönetici için hatalara önlem almak, tutarlı olmaktan daha önemli. Tutarsız gibi gözükmek güven sarsar, ama hata önlemek için bir karardan vazgeçmenin tutarsızlık olmadığı daha baştan yönetici tarafından çevresine anlatılmalıdır. Tutarsızlık keyfi bir hareket sonucu ortaya çıkar. Bu örnekte hataya karşı önlem alıp bir karardan vazgeçmek keyfi bir hareket değil, bence bir zorunluluktur.
Konuyla %100 alakalı olmasa da görüşlerimi paylaşmak istedim. Fatmanur Hanım, bu konuyu daha sonra bir yazınızda resmi olarak gündeme getirirseniz sevinirim.
Sibel
The Last Kiss filmini alıp seyrettirmek istediğim insanlar olduğunu farkettim:))
Egitisim Kariyer Enstitusu
Sadece evlilik konusunda değil de insanların kendini tanıması gerekiyor öncelikle. Bu konuda Cemil Meriç insanın kendisini tanımasının irfanların en üst merhalesi olduğunu söylüyor.