Birkaç gün önce Yasemin Sungur, friendfeed’de bir soru sormuş: Anlamlı iş ne demek?
Bana göre anlamlı iş, yaratıcılığınızı mümkün olan en yüksek seviyede kullanabilmeniz ve bu sebeple de yaptığınız işten tatmin duymanız anlamına geliyor. Yaratıcılığı kullanmak, sürekli kolay ve yapabileceğimiz işlerin içerisinde kalmadan, bizi zorlayan işlere el atma sorumluluğunu üstlenme cesareti gerekiyor.
Bir yönetici olarak üzerimize düşen görevlerden biri de bireylerin yaratıcı/yetenekli oldukları alanları belirleyerek, onların bu yeteneklerini daha fazla kullanmalarını sağlayabilmek. Bu konuda üstün başarılı olduğunu düşündüğüm birkaç yönetici ile çalışma ve onları yakından gözlemleme fırsatım olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Kitaplardan da okuyarak öğrenebiliriz elbet ama önünüzde ideal rol modellerin olması çok büyük bir avantaj. Size de gözlem yapmanızı öneririm—yönetsel farklılıkları anlamanıza ve böylece işinizi daha etkin yapmanız adına sizlere kazandıracağı fayda açısından…
Yaratıcı yeteneklerle baş edebilmek pek de kolay değil aslında. Kendine güvenli ve yeteneğinin farkında olan ancak henüz kariyerinin başlarında ki bireylerin beklentileri bazen yönetimlerin verebileğinden daha yüksek olabiliyor.
Yeteneklerden bahsedildiğinde Gen Y akla geliyor nedense. Oysa bu her kuşak için geçerli bir kavram. Bu bağlamda Gen Y hakkında oldukça negatif yazılar olmasını da üzücü buluyorum, çünkü bu kuşak iş dünyasında istenen değişimi getirme cesaretine sahip. Hangi dergiyi açsam, Gen Y’ların hızlı kariyer basamaklarını çıkmak istemesinin yarattığı sorunlardan, sık sık iş değiştiriyor olmalarının zararlarından, her işi yapmaktan kaçındıkları için yaşanan problemlerden yorgun bir dille söz ediliyor.
Kariyer basamaklarını hızlı çıkmak istemekte bir sakınca yok. Birey bulunduğu pozisyon için hazır değil ama bunu istiyorsa yönetimlerin yılgınlığı doğrudur. Bunun ötesinde yükselme isteği bir motivasyondur ve doğru yönlendirildiğinde harikalar yaratır.
Evet, belki diğer kuşaklar daha sabırlıydı, ne denirse onu yaptı, bekledi, sabretti. Ancak bakın günümüz çocuklarını yetiştirenlere… artık 2 yaşındaki çocuklara müzik dersleri verilmeye başlanıyor, ritim duygusu ve zekası gelişsin diye… bir iki aktivite değil, birkaç aktiviteyi birlikte yapıyorlar 5-6 yaşına geldiklerinde: yüzme, bale, at binme, koro… ve daha neler neler.
Bu devir ayrıca hız devri. Beklentileri yanlış ya da korkutucu değil Gen Y’in. Zamana uygun beklentiler içinde olduklarını söylemek yanlış olmaz, değil mi? Değişime ayak uydurması gereken kuşak belki de onların ki değil?
Sık sık iş değiştirdikleri de doğru ama Gen X ya da Baby Boomer kuşakları farklı mı?
Arada istisnalar her zaman olmakla birlikte çoğunun ortalama her 3 yılda bir iş değiştirdiğini görebilirsiniz. Öyleyse, Gen Y yeni bir keşif yapmıyor. Kendi çıkarları doğrultusunda atılması gereken en doğru adımları atıyor. Hepimizin istisnasız her gün yaptığı gibi… Yaptığımız her seçim, kendimiz için en doğru olduğuna inandığımız seçimdir.
Her işi yapmaktan kaçındıkları da doğru. Bu durum şirketlere sorun getiriyor gibi gözükse de aslında mesleki uzmanlaşmaya geçişi netleştiriyor. Web tasarımcısından hem içerik hazırlaması, hem tasarım yapması hem de program kodlaması istenirse, böyle bir yeteneği bulmak çok zor. Bulduğunuzdaysa fiyatı doğal olarak yüksek oluyor ama bunu da her şirket ödeyemiyor. Her işin bir ustası olması güzel bir durum! Bu zaman zarfında da yönetimlerin sancılar çekiyor olması kaçınılmaz. Ama bu sancılar gerekli ve daha efektif bir yönetimi de beraberinde getirecektir.
Her insan yaratıcıdır. Her insan yaratıcı yeteneğini ne derece kullanmak istediğine dair bir eğilim gösterir. Yaratıcılık beğenilen bir reklam kampanyasına imza atmakla sınırlı da değil. Yaratıcılık, aynı zamanda işletmesel sorunları görebilme ve bu sorunlara çözüm bulabilmek için bir dizi girişimleri ele alabilme özgürlüğüdür. Özgürlük diyorum, çünkü sorunları fark edebilme ve onları değiştirebilmek için heyecan duymak bu yönde bir güdüdür. Genelde iki durum söz konusu olur, ya sorunlar görülmez ya da görülen sorunlar bir şekilde ele alınmaz. Eğer sorunları fark ediyorsanız ve onları çözebileceğinize güvenciniz tamsa zaten bir adım öndesiniz.
Sorunları çözebilme girişimi ise zorlu bir süreçtir. Bazen uzun zaman ister, sabır ister, şirketin o sorunu çözebilmek için gerekli olgunluğa (yönetsel-stratejik ve kaynak bakımından) sahip olmasını ister. Yaratıcı yeteneklerle baş edebilmek işte bu yüzden zorludur, çünkü şirketi geliştirmek için sadece fikir değil ayrıca çözüm önerisi de sunarlar. Boş vermektense sistemleri geliştirmek için ikna yöntemleri ararlar. Hantal ortamlarda nefes almakta zorlanırlar.
En güzeli de, yaratıcılıklarını her daim kullanabilecekleri platformlar keşfederler. Bilirler ki, anlamlı bir iş için tek bir noktadan tatmin beklemek anlamsızdır zira hayatlarının her noktasında yaratıcılıklarını pekiştirdikleri üretkenlik kırıntıları vardır.
12 Comments
Tibet
Bizlere destek verdiğiniz için teşekkürler Fatmanur hanım. Sizi seviyoruz:))
Ayşe Akman
Yeteneklerimizi tam anamıyla kullanabileceğimiz şirketlerin sayısının az olduğu kanaatindeyim. Ozellikle yurt dışında okumuş olan bizlerin Türkiyede iş alanları olmayabiliyor. Bu durumda Türkiyede yaşayacaksak yeteneklerimizi maximize edemeyecek olmamıza razı olmamız gerekiyor. Acı gerçek
Uğur Özmen
Fatmanur,
Yazının büyük çoğunluğuna katılıyorum. Ama şu “Her insan yaratıcıdır. Her insan yaratıcı yeteneğini ne derece kullanmak istediğine dair bir eğilim gösterir.” kısmında ciddi kuşkularım var.
İşe girene kadar “koltuk” “masa” “unvan” “para” odaklı olarak yetişmiş “sıfır kilometre” elemanlarım oldu.
“Senin çözüm önerin nedir?..” diye sorduğumda, ya hiç yanıt alamadım, ya da “yetkimi artırın” gibi cevaplar duydum.
20 yaşına gelene kadar olumsuz şekillenmiş ise, senin iyi yöneticiliğin de işe yaramıyor.
Maalesef… 🙁
Fatmanur Erdogan
Bu gibi durumlarda yeteneği kullanma egilim ve isteğinin cok düşük olduğunu söyleyebiliriz;)
Eğitişim Kariyer Enstitüsü
Bu konuda Alex Ferguson örneğini her zaman düşünürüm. Kendisi bu yıl 24. yılını dolduracak. Ve takımın başına geldiği zaman da en az 3 yıl bir başarı beklenmemesi ve tüm iplerin eline verilmesi konusunda şart koymuştu. Gördüğüm kadarıyla Manchester yine bir gençleşme içerisinde ve yetenekleri keşfedip en üst seviyede faydalanma politikasını sürdürerek. Yalnız en büyük unsuru, istikrar ve sabır göstermeyi unutamayız.
Hasan A.
Yetenekliler genelde fazla sabır göstermeme eğiliminde. alterbatifleri olduğunu bilmelerinden olabilir mi? Bir yerlerde okumuştum, sabreden çocuklar daha başarılı oluyormuş
Erhan
Hala kemalist transformasyonu tam anlamıyla tamamlamamış Osmanlı genini barındıran bir toplumda Amerikan veya Alman şirketinde bile çalışsanız yetenekli olmak demek sinir harbine “Merhaba!” demektir.
Bu ülkede yetenekli bir insanın yapması en mantıklı, stressiz ve kazançlı şey Almanca tabiriyle “Existenzgründung”, yani girişimdir. Ama bu özellikle bu ülke için geçerlidir.
Bu girişim sadece bir işe değil, dışarıdaki duvarvari insanlara da. Ama böylesi bence daha iyi çünkü bu insanlara bahsettiğim firmalardaki çoğu transformasyon geçirmemiş yöneticiler gibi sizi kısıtlama hakkı verilmemiş. Sorun çıkartıyorlar ama elinizi kolunuzu bu yöneticiler gibi bağlamıyorlar.
Ülkemizde çoğu yetenekli çalışan yöneticisinin Türk mü, Osmanlı mı olduğunu farkedemediği için sinir harbine devam ediyor. Dışarıdan bol sabır dilerim hepsine.
P.S. Osmanlı onlar, görünüşleri modern ama inkilapçı (yenilikçi, inovatif vs.) ruhu onlarda yok. Olayın jenerasyonla da alakası yok Atatürk devrindeki insanların kafaları o devre göre bunlardan daha moderndi. Bunlar teknoloji kullanımı ve dış görünüş çatısı altında sadece modern bir “imaj” veriyor yetenekli arkadaşlarım! Osmanlı onlar! Köklerine gerilemişler!
Osmanlı = gelişime, yeniliğe, yeni bakışlara kapalı, ezberci, yasakçı, kuralcı, konvensiyonel vs.
Dilek
Fatmanur hanım merhaba,
Yaratıcı kişiliklerin bilgi ve becerilerini kullanabilecekleri platformlar yaratma konusundaki becerilerine bende inanmaktayım. Ancak şirket ortamlarında yeteneklerimizi kullanmamız her zaman mümkün olmuyor mu ne? En azından ben ve çevremdeki arkadaşlar böyle olduğuna inanıyoruz. Hepimiz büyük şirketlerin geliştirme bölümlerinde çalışmaktayız. Azimli ve üretkeniz. Bu gibi durumlarda ne yapılmalı bilemiyoruz. Sonuçta diyoruz ki Türkiyenin elle tutulan şirketlerinde durum buysa diğerlerinde daha farklı bir durum varmıdır?
Yasemin Baran
Merhabalar,
Dilek bir çoğumuzun ortak sorununa değinmiş. Bende bir zamanlar aynı durumdaydım ama sonra çözümler yarattık:=) Başka bölüme geçiş yaptık. Benim için bu iyi bir çözüm oldu. Bu yönetici sorunu da değildi. Tamamen yapılan işin beni tatmin etmemesiydi. Bir başka arkadaşım iş değiştirdi. Daha küçük bir şirketti ama daha fazla sorumluluk elde etti ve hepimizden önce terfi oldu.
beterin beteri vardır demektense risk almak sanki daha doğru.
Kerem
Duygularıma tercüman olmuş bu yazı. Uzmanlaşmaya evet. hem tasarım dehası, hem içerik gurusu olmak. Bir iş görüşmesinde başıma gelmişti. İçerikten anlamam ben diyorum, e yapsan nolurki arada bir diyorlar. Anlatamadım. Yazamam ben diyorum, zorlamaya gerek yok. Yazsam da zaten okutmuyor. Böyle durum. Olan bana oldu. Akılsız başım yazarım deseydim de olurdu. nasılsa onlar için farketmiyordu. kafiyeliyim en azından:)
ergin murat
Merhaba
Aslında Gen Y ve çalıştığı iş ortamı ile ilgili bir tespitim var: Şu dan 20’li yaşlarındaki Y nesli 40lar’ına adım atmakta olan nesilden yöneticiler ile çalışıyorlar. Bu yönetici nesli henüz ilkokula giden çocuklarını çok yönlü yetiştirirken (“birkaç aktiviteyi birlikte yapıyorlar 5-6 yaşına geldiklerinde: yüzme, bale, at binme, koro… ve daha neler neler.”), çalışanı olan Y neslini anlamakta güçlük çekiyor.
Y neslinin öncekiler kadar sabırlı olmaması üzerinde duruluyor (“Kariyer basamaklarını hızlı çıkmak istemek”). Oysa Y nesli eskilerin sahip olduğu kaygıların ve korkuların çoğunu taşımıyor. Bağlanmak zorunda hissetmiyor. Zaten güvence de yok artık. Mobil olmayı öğrendik ve benimsedik. Eğer farkına vardığımız olumsuzları değerlendirdikten sonra değiştiremezsek, terketmekten ve yeni bir başlangıç yapmaktan çekinmiyoruz.
Pelin Sönmez
Bana göre anlamlı iş, zevk aldığım ve köle gibi çalışmak zorunda olmadığım bir iş.
Son 20 yılda iş yapma hızına yetişmekte zorlanıyor insanlar. Büyük şehirliler fare yarışında sanki. Daha fazla, daha çok ister olduk. Işletmeler 45 saatlik çalışmaya zorluyor, oysa bu trafikte ne olur saatleri öne çekseler? Yorgun argın, hayatı kalmamış çalışanlardan yaratıcılik ve inovasyon bekliyorlar? Arka sıralardan gelmemizin bir sebebi de budur. Yaratmaya, düşünmeye, öğrenmeye vakit kalmıyor ki? Üst yönetimler yükseldikçe aşağılardaki hayatları göremiyor.