Sanırım Michael Jackson’ın kariyerinin 1993 yılında hakkında açılan davalardan sonra inişe ve hatta kayboluşa geçtiğini söyleyebiliriz. Davalarda ne kadar haklıydı ne kadar değildi, bilemiyoruz. Bildiğimiz, Michael Jackson’ı sahnelerden uzaklaştırmaya yetecek derecede kuvvetli bir tepkinin oluşmuş olmasıydı.
Jackson, bir zamanlar “pop dünyasının kralı” sayılıyordu. Guiness World Record’larından tutunda, 13 Grammy ödülü, 22 American Music ödülü ve tarihe adını yazdıran dans teknikleriyle bir dönemler tüm dünya gençliğinin aklını başından alıyordu.
2003 yılında, Santa Barbara’da yaşıyordum ve Michael Jackson’ın Santa Barbara mahkemesine getirilişini hatırlıyorum. Hayranlarının etrafı çevrelemesine rağmen, bir sessizlik hakimdi. Sanki artık Jackson’ın mahkemelik olmasının haber değeri dahi yokmuşcasına…
28 Ekim’de Michael Jackson’ın “This Is It” isimli filmi geliyor. Vefat ettiği zamandan beri, son 15 yıldır hiç duymadığım kadar Michael Jackson müzikleri dinlemeye başlar oldum. Partilerde MJ müzikleri dinlenir oldu. Radyolarda MJ çalar oldu. Onun için özel veda partileri düzenlendi. Şimdi de filmiyle unuttuğumuz MJ’i yeniden hatırlıyoruz.
MJ’in hayat hikayesini yeniden yazar gibiyiz sanki…
Bugün yolun başında olanlar, başarılı işlere isimlerini yazdırmak için koşturanlar, marka olabilmek için yanıp tutuşanlar, burada sizlerin görmesini istediğim bir nokta var…
Dinleyin.
Bugün hayat hikayeniz, bir baltaya sap olmaya çalışan çocuklar misali olabilir. McDonalds’da hamburger satıyor olmaktan utandığınız için etrafa söylemekten çekindiğiniz bir dönemde olabilirsiniz. MBA’li olduğunuz halde, kasiyer olarak çalışmak zorunda kaldığınız ve hazmı zor zamanlardan geçebilirsiniz. Kurumsal hayatlarınızda yönetici olabilmek için yırtındığınız bir noktada hafif sabırsız bekliyor durabilirsiniz… Unutmayın ki, bir gün başarılı olduğunuzda sizin de hayat hikayeniz yeniden yazılıyor olacak. O zaman, hikayenizi farklı bir tadla anlatıyor olacaksınız.
Nasıl mı?
Bugün hafif sıkılarak sattığınız hamburgerler, CEO olduğunuzda “Ben bu işe hamburger satarak başladım.” sözlerine bırakacak yerini. Dünyanın tanınmış bir ressamı olduğunuzda, ilhamınızı zorluklarla geçtiğiniz bu dönemden aldığınızı düşündüğünüzü ifade edeceksiniz. Yönetici koltuğuna oturduğunuzda, dişinizle tırnağınızla çalışarak bu noktalara geldiğinizden bahsedecek, sizden sonrakilere umut veriyor olacaksınız.
Hiçbirimiz birbirimizden pek de farklı değiliz aslında, her ne kadar birbirimizden çok farklı olduğumuzu anlatabilmek için çeşitli taklalar atsak da…
Hayat işte hep böyle. Yaşadıkça yeniden yazıyoruz hikayemizi.
Defalarca…
Taa ki, bir daha o ihtiyacı hissetmeyene kadar.
8 Comments
gokhan
çok güzel, tebrikler ! çok teşekkürler ayrıca .
Serap
Bunu düşünmemiştim hiç, çok doğru. Teşekkürler
Erhan
Michael Jackson’ın son 15 yılda anılmamasında yeni albüm çıkaramaması bir etken tabiki, ama bence en önemli etken insanoğlunun doğasında olan nankörlüktür.
Bir önceki yazımda belirttiğim nefis kavramı insanı birçok kötü davranışa sürüklerken, bunlarla birlikte ona nankörlüğü de aşılamaktadır. Bu noktada, “irade ve sağduyu olmaz ise” insan bencil, nankör ve günü yaşayan bir hale geliyor. Nankörlük bir tarafa, vefalı bir insan ise sağduyusu sayesinde hatırlayan, anan, sevgisini devam ettiren insandır, kısacası nefsini yenen insandır.
Ancak Michael Jackson’ın ölümü gibi bir şok insanların sağduyusunu kullanmalarını sağlamış, o Michael’ı hatırlamayan insanlar gözyaşı seline tutulmuşlardır. Ben şahsen Michael’a hiç vefasızlık yapmadım, o benim için her zaman muhteşem bir artistti. Ben onun müziğini sevdim, onun mahekemelik durumları bunu azaltmadı. Mahkemelik durumlarından dolayı onu dışlayan veya unutan kesimde insanların başka bir eğilimini görüyoruz: şartsız sevememek.
O insanlar Michael’ı ve müziğini kendi ahlaki değerlerinin zedelenmemesi şartıyla sevdiler, sadece Michael’ı değil, hayatlarında tüm insanları da böyle seven insanlardır bu çoğunluk. Şimdilerde ise Michael’ı devamlı dinleyen benim gibi insanların yanında onlar, MJ partilerine giderek daha vefalı bir portre çizmektedirler.
Bu bağlamda, MJ’nın hayat hikayesini yeniden yazmak gerçekten acı bir durum. Michael her zaman Michael’dı.
Bu, hayatın başında olan insanlar için de geçerli, onlar da bir daha yazmamamalılar bu hayat hikayesini çünkü şartlar değişir ama insan 7’de neyse 70’de de odur. İnsan yolun sonunda sahiplendiği önceki zor durumlarını, yolun başında da sahiplenirse motivasyon kazanır, pozitif bakmayı öğrenir, çünkü her kötülükte bir iyilik vardır.
Kimse CEO olmayı beklemesin bunun için, kendini bilen, geleceği görebilen, bugünü de “bugün” sahiplenendir. Bugünü bugün sahiplenen yarın da sahiplenir ama bugünü yarın sahiplenen ise yarın kötü bir durumda yine düne nankör olacaktır ve ancak iyi bir durumda bugüne sahiplenecektir. Bu insan bukalemundan farksızdır.
Tibet
Güzel bir analiz. Hepimiz aynı şeyi yapmıyormuyuz. Geçişi yaşamak kolay olmuyor ama
Fırat Demirel
Gandhi der ki; Keyif zaferde değil; asıl mücadele, girişim ve çekilen ıstıraptadır. Hayat, mücadele ile tad veren ve arkamızda bıraktıklarımızla ölçülen bir hikaye bence. Ne kadar farklı olsak da mücadelemiz ve sonumuz aynı olsun. Yaşadıkça yeniden yazalım hikayemizi.. 😉
Sedat Karaoğul
Hayat hikayelerinin yeniden yazıldığına bende inanıyorum. Günümüzde tepe yönetimlere gelen kişilerin hayatları kolay kazanılmış gibi duruyr çünkü bizler onları başarılı noktalarda bazen tanıyoruz. Geçtikleri dönemleri, çektikleri sancıları onlar kadar bilemesek bile, olmadığını düşünmek hayatı anlamamak anlamına gelir.
Eğitişim Kariyer Enstitüsü
Fırat Bey, çok güzel bir örnek vermişsiniz. Çok teşekkürler paylaşım için.
Yücel
Fatmanur hanım,
Bu yazı öyle zamanlı düştü ki reader’ıma. Hayat hikayemizi hayatımızla birlikte yazıyoruz, nasıl yazdığımıza dikkat etmeliyiz ve günün zorluklarının geçicek olduğuna inanmalıyız, hepimiz.
Hepimiz aynıyız. Bu paragraf beni mahfetti:)