Bırakıp gidebilir misiniz kolay kolay? Sevdiğiniz bir insanı, çalışmaktan zevk aldığınız bir işi, sizin için anlamı olan bir projeyi?
Şirket sahibi olmuş ve şirketlerini ciddi boyutlara ve büyüklüklere getirmiş yönetimler, şirketlerini profesyonellere bırakmakta zorlanır genelde. Eskiden derdim ki gelişmek için bazen bırakabilmek gerekir. İşlemeyen süreçleri değiştirebilmek, nostaljiyi korurken de ileri hareket edebilmek gerekir. İçinde bulunduğumuz duyguları farketmek ve vedalaşmak gerekir; bir kuş misali anıları göklere uçurabilmek gerekir. Eski anıları zaman zaman hayata tekrar akıtabilmek için bırakıp gidebilmek gerekir…
Şimdi de aynı şeyleri düşünüyor ve söylüyorum.
Bir farkla.
O farkı bundan altı yıl kadar önce dünya devi bir markayı Türkiye’ye getirmiş, tanıtmış ve güçlü bir konumda tutmayı başarmış başarılı bir şirket sahibiyle tanıştığımda farkettim.
Şirketin sahibi eski sistemleri, eski yönetim modellerini, eski anlayışları ve iş yapma stillerini savunmakta dirençliydi. Hepimiz değişim için heyecanlı ve hevesliydik. Hepimiz gördüğümüz, bildiğimiz, geliştirebileceğimiz projeleri hayata geçirmek için var gücümüzle hareket halindeydik.
Şirket sahibinin 89 yaşında ki ve hergün ofise gelen babasıyla bir gün her zamankinden farklı bir sohbet ettik. 89 yaşında ki yönetim kurulu üyesi, Fransızca, Almanca, Ingilizce dillerini hala ana dili gibi konuşabiliyordu. Yabancı misafirlerimizle yaptığımız sohbet sırasında markanın hikayesini anlatırken gözlerinde ki parıltıyı farketmemek mümkün değildi. Konuşurken dilinde ki heyecan gözlerinde ki tutkuyla birleşince anladım ki direnç değişime değildi. Onların korumaya çalıştıkları anıları, verdikleri emekleri, içinden geçtikleri zorluklarla birlikte onlara hayat veren yaşam hikayeleriydi. Ve bizler her ne kadar o şirketin çalışanları olsak ve gelişmeyi birlikte yaşatmış olsak da onların hissettiklerini hiç bir zaman hissedemeyecektik. Bir babanın ilk doğan çocuğuna merhaba demesi gibi birşeydi onların hissettiği. O zaman farkettim ki yönetsel değişimlere sadece profesyonel gözlerle yaklaşmak yapılabilecek en büyük hata olacaktır.
Gelişmek, değişmek ve ilerlemek için bazen bırakabilmek esastır.
Yaptıklarımızı bir müddet sonra farklı yollardan yapabilmek değişime doğru adım atmaktır. Bunları mental olarak bilmek kolay, duygusal olarak kabul edebilmekse zordur.
Şirket, eski yönetim stillerine veda edip, yenilerine ufuk açtığında müthiş bir tempo başladı. Güçlü liderlik, güçlü ekipler ve hevesli çalışanlarla değişim başarıyla yönetildi. Yüzler gülüyordu. Sancılar azalmış, üzüntüler dinmişti. Çünkü yepyeni bir hikaye yazılmıştı tekrardan; ve biriliyorduk ki bu hikaye de kuş misali değişim isteyecek niceleri tarafından göklere havalanacakdı bir gün.
Aslında hepimiz zaman zaman değişime direniriz. Hiçbirimiz değişime daha çok açık değiliz. Hepimiz birbirimize benziyoruz bu açıdan. Korumak istediğimiz, bize dokunan, sevdiğimiz şeyleri bırakıp gitmekte zorlanırız. Oysa arada bir vazgeçebildiğimizde, yeni olanın eskinin yerini almadığını farkederiz. Çünkü her yaşanmışlık kendi anında, kendi ortamında ve kendi zamanında güzeldir.
Kariyerimizde ilerlerken zaman zaman vazgeçmeyi denemek iyidir. Proje liderliğini bir diğerine vermek, alışık olduğumuz davranışları değiştirebilmek, etrafımızdakilere fırsat verebilmek, yeni arayışlar içine girmek ve belirsizliği kabul edebilmek…
Bağlantılı yazılar
Fatmanur Erdogan, Hürriyet Daily, Driven By The Past or Pulled By The Future?
9 Comments
Özcan
Fatmanur Hanım.Her zamanki gibi yine güzel detaylar içeren ve örneklerle şekillendirilmiş bir yazı.Sizin bir Kariyer blogu yazarı olarak bize kattıgınız çok şey oldu ve devam edicek sanırım..
Esenlikler..
Kadir Arda KOS
Yine müthiş! Nasılda gözümden kaçmış bu yazı ve anca bugün okuyabilmişim… Blogundaki her bir yazıyı bu kadar keyifle okuduğum çok özel yeri olan yazarlardan birisiniz. Siz hep yazın, her gün her an yazın istiyorum ki, aynı keyifle okumaya devam edeyim. Bıkmadan…
Fatmanur Erdogan
Teşekkürler Özcan ve Arda.
Aylin Akkuş
Çok güzel bir yazı, blogunuzla yeni tanıştım, kaleminize sağlık.
Hanife Atik
Lafı uzatmayacağım,profesyonellik de şöyle bir kenarda dursun…
Siz nasıl böyle dünya tatlısı bir insansınız…
Güzel insan,teşekkür ederim paylaştıkların için.
volkan polat
erhanın düşünceleri bana daha yakın geldi…arkadaşlar aslında sorunumuz yetiştiğimiz kültürden kaynaklanıyor…cevrenize bir bakın ne kadar cok geldiği gibi,gördüğü gibi,ezbere yaşayan insan var…sorgulamayız biz…sorgulamadığımız içinde düşünemeyiz,fikir üretemeyiz…hep bi başkasını yaşarız…hiç kendimiz olamayız.birçogumuz kendimize ait 2 cumle uretemeden gocer gideriz bu dunyadan..farkındalığımız 10 yaşındaki bir cocugun farkındalığından cokda ileride değildir…
2010 aralık ayında işten ayrıldım..ayrılma sebebimde şuydu…genel müdür mağazamı ziyaret etti ve benim koyduğum hedefin ulaşılamaz olduğu ve gerçege uygun hedefler koymam yonunde rapor duzenledi…oysaki değerli yöneticime daha yeni devraldığım mağazamın bir takım sorunları olduğunu tespit ettiğimi ve o sorunların giderildiği zaman hedefin ulaşılabilir bir hedef olduğu yönünde ikna ettiğimi sanmış olmama ragmen rapor gelince anladıkki edememişiz…o rapor bolge sorumluma gelene kadar ben zaten o ulaşılamaz hedefi tutturmuştum :)hedefi tutturdum üzerine boyle bir rapor geldi ve bende uzerine genel mudur gelsin benden özür dilesin dedim e tabi boyle bişey de olmayacagına gore yazdım istifayı bıraktım.14 aydır sürünüyorum ama dik bi vaziyette surunuyorum :)..bunu neden anlattım..şunun için…öncelikle iş goruşmelerinde olanı oldugu gibi anlatıyorum…uluslararası bir zincir marketin insan kaynaklarından arandım…cıkış sebebimi sordular,boylece oldugu gibi anlattım…aldığım cevap e ama genel mudur yani…e tecrube….anlatabildimmi…madem tecrübe,benim hedefimin gercekleşmemsi gerekirdi,yani pek tecrubeli genel mudurumun dediğinin olması gerekirdi…tecrubenin çalışılan yıl ile orantılı oldugunu zanneden bir garip zihniyet..oysaki daha cok farkındalıkla alakalı bir durum…şimdi 10 yaşındaki farkındalığa sahip bu zihniyet beni işe mi alacak…iş ilanı veriyor arkadaşlar…neymiş analitik düşünce istiyorlarmış..kendisinde olmadığının farkında değil daha…dedimya içinde yetiştiği kültürde boyle bir dusunce biçimi yokki(siz dışına çıkmaya çalışmadığınız surece ki bu insanların oyle bir dertleri hiç olmamış zaten)…neymiş yoğun iş temposuna uyum sağlayacakmıssın…boyle ilan verirler ama o yogunlugun daha başlangıcında bu arkadaşlar firari olurlar…süslü püslü iş ilanlarında asıl istenen özellikler şunlardır…
1-bireysel düşünen,benim koltuğum sağlam olsunda dunya batsın umrumdamı olur
2)geldiği gibi,gördüğü gibi,ezbere yaşayan
3)sorgulamayan,sistemin bir parçası olabilecek,sistemin nasıl daha iyi çalışabilecegini düşünmeyecek ki oturdugumuz koltuk sallanmasın
4)en iyisini yapmaya çalışmayacak,çünkü bunu yapmak için sistemi sorgulaması gerekecek ki bunu hiç istemeyiz…
5)empati kurmayacak,bu şirkette empati kurmamama insan kaynaklarından başlar…çünkü biz empati kuramadığımzdan aylardır işsiz olan insanların psikolojisinden anlamaya çalışmayız…
6)yoğun iş temposuna uyum sağlayacak…çünkü birileri hep firari olacak…çünkü insan kaynakları hep yanlış inanları işe alacak ve bu da dürüst insanların,onlarında işini yapmasına neden olacak…
7)sonuç odaklı çalışacak…yani nedenlerle ilgilenmeyecek…çünkü bir defa neden diye sormaya başlarsa eyvaahh…
arkadaşlar bu liste boyle uzaaarrr giderrrr…
kısacası iş gorusmelerinde biraz aptal numarası yapmak gerekiyor…biraz profesyonelce yalan soylemek gerekiyor…yani biraz onlar gibi olup işi kapmak gerekiyor…ne onlar gibi yaparım…nede işim olur…dik bi şekilde surunmeye devam :))
Yusuf Aygün
Evet, değişip gelişebilmek için, yeni şeyler öğrenmek için yola çıkarsanız emin olun ilk iş görüşmesinde size aday zig-zaglı diyecekler..Kararsız diyecekler..çünkü farklı alanlarda yeni yetiler kazanmış..hımm demek istikrarlı değil..Üstelik bunu diyecekler de öyle şirketlerin girişindeki tıfıl İK’cılar falan değil, sizinle firma adına mülakat yapan o firmaların danışman ve uzmanlaşmış İK’cılarıdır birde..Zaten İK dergilerini ve İK’cılarla yapılan röpörtajları okursanız,hepsinin çok çağdaş şeyler söylediklerini görürsünüz.. Ama eyleme geldiğinde söylediklerinin tam tersi olduğunu görürsünüz..Ülkemizde innovasyon yetersizse, bu sadece şirketlerden kaynaklanmıyor, firma İK’cılarını sürekli kendilerine benzeyen kişileri tercih ederek firmalarda hep aynı düşünceye sahip kişileri toplamalarıda çok önemli bir etken..Yani mor ineklere bizim firmalarımızda yer yoktur..Bu yüzden aldanmayın..O yüzden ülkemizde hep aynı şeyleri öğrenip hep aynı şeyleri yapın..Böylece İK’cıların gözdesi olursunuz..Yok yeni şeyler öğreneceğim, innovasyona inanıyorum, sadece mesleki değil farklı alanlarda da yeni ihtisaslar elde etmek istiyorum derseniz gidin ABD’ye veya hiç Türk İK’cısı olmayan yabancı şirketlerde çalışın..Her kazandığınız yeni yetkinlik, CV’niz de farklılaşmaya yol açacak ve dahi İK’cılarımız tarafından ayıp olarak yüzünüze çarpılacaktır..Sabit fikirli olun,hep aynı şeyi yapın ve yaşayan bir istikrar abidesi olarak Türk İK’cıların gözdesi olun….
Chang Aguliar
Thanks so much for posting this. Quick query, if you don’t mind. Where did you purchase your webpage design? I’m creating a blog and like your site.
Pingback: Beyaz Yakalı Girişimci: Girişimci Hayata Yumuşak Geçiş (Fatmanur Erdoğan) | Hasan Yılmaz