Bugün ve gelecekte hangi yetkinlikler ön plana çıkacak? Bu soru son yılların en cazip sorusu olmuş durumda.
Bu sorunun çok sorulmasının sebebi, şirket yönetimlerinin sürekli bir şeyler arıyor ve o dönemin ihtiyaçlarını bulmak için karşı taraftan beklentilerini sıralayıp duruyor olmasıdır.
Bir yandan multi-disipliner bakış açısına sahip insanın arandığı miti ortalıklarda dolaşıyor. Yani bir şeyden tam anlayan herşeyden biraz bilen diye garip bir tanımlaması da yapılıyor. Pazarlamadan hiç anlamayan ama ilgili insanları pazarlama bölümüne almak, teknikten hiç anlamayan ama ilgisi olanları teknik departmanlara atamak olarak şirketlerde algılanıp uygulandığına sıkça rastladığımız bir garip durum.
Herşeyden biraz anlamak ve bir şeyden tam anlamak, aslında bir kişilik özelliğidir. Yani yüksek merak, araştırma ruhu ve derinlemesine öğrenme isteğinizin olması gerekiyor böyle bir insan olmanız için. Eğitim sistemi ve ortamların da buna müsait olması elbette insandaki bu ruhun ve kişiliğin ortaya çıkmasına ve yükselmesine yardımcı olacaktır.
Değişen dünya ile birlikte insanda arananlar listesi de on yılda bir değişiyor. World Economic Forum şu meşhur karşılaştırmalı tablosunu birkaç yıl önce yayınladı.

Şu an tam da 2020 yılındayız.
İlk üç yetkinlik şahane. Olmazsa olmaz.
Bloomberg de bir rapor yayınlamış. Ona göre günümüzde ihtiyaç duyulan yetkinliklere bu linkten ulaşabilirsiniz.
Mesela Bloombergin tablosuna göre “takım oyunu” pek de aranan kritik nitelikler arasında değil. WEF listesine göre de takım oyunu (team work) aranan nitelikler arasında değil. “Coordinating with Others” yani diğerleri ile işin koordinasyonu olarak başka bir tanımlama görüyoruz burada.
Yukarıdaki bloomberg raporuna tıklarsanız, takım oyununda en başarısız üniversite mezunlarının Harvard mezunu olduğunu görürsünüz.
Fakat creative problem solving, yani yaratıcı problem çözme konusunda Harvard’ın ilk 10’da olduğunu görürsünüz.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü yaratıcılık bireyseldir, implementasyon ise takım oyunudur.
WEF’in tablosu pek mantıklı durmuyor açıkçası. En azından bu tür bir sıralamada sorun var gibi.
Neden mi?
Örneğin Cognitive Flexibility konusunu ele alalım. Bu WEF’in 10. önem sırasındaki yetkinlik.
Bilişsel esnekliği olmayan ya da 10. sırada olan bir bireyin bu listedeki ilk üç yetkinliğe sahip olması mümkün mü?
Bilişsel Esneklik (Cognitive Flexibility/Shifting)
Cognitive Flexibility (Shifting) “bilişsel esneklik” demek.
Bilişsel esneklik, hayatın giderek daha karmaşık, komplex ve daha fazla uyaran ile başa çıkmayı gerektiren durumlarıyla başa çıkabilmek için gerekli öğrenme, adaptasyon ve uyaranlara karşı sağlam durabilme ve yön değiştirebilme becerisi anlamındadır.
Bilişsel esneklik ile farklı olasılıkları düşünebilme kapasitesi birbirinden farklıdır. Yani, bilişsel esneklik, bir sorun karşısında farklı olasılıkları düşünebilme kapasitesi değildir.
Bilişsel esneklik, beklenmedik bir durum ortaya çıktığında eski kullandığı stratejiler yerine yeni ve daha önce uyguladığı stratejilerden farklı bir strateji ile ilerleyebilme ve bunu hayata geçirebilmek için hareket edebilme becerisidir.
Yani somut olarak şöyle düşünebiliriz:
Lojistik sektörü ülkemizde en sorunlu sektörlerden biri. Şirketler lojistik ile ilgili alanlarda işe alım yaparlarken bu sorunlu ve bir türlü çözüm üretemeyenlerden oluşan sektörden işe alım yapıp dururlar. Bu insanlar aynı çözümsüzlüklerini, mekan değiştirdikleri halde, diğer mekana da taşırlar. Bu insanlar bu noktada bilişsel esneklik kullanmamakta sadece otomatikleşmiş düşünce ve tutumlarını devam ettirmektedir. Sorunun içinde olan insanı sorunu çözmek için işe almak istemek üzerinde biraz düşünülmesi gereken bir durum olabilir.
Yani bir yerde, işe alımlarda bilişsel esneklik gerekli diyen kişilerin bilişsel esnekliği yok ise, bilişsel esnekliği olan insanı seçebilme yetkinliklerinin olabilme ihtimali ne olabilir ?
Bilişsel esneklik üzerine yapılan çeşitli araştırmalar bireyin uzmanlaşma derecesi arttıkça bilişsel esnekliğinde bir düşüşün ortaya çıktığını gösteriyor.
Yani burada önemli olan birey uzmanlaştıkça bu bilgi ve tecrübesini ne derece otomatik düşünme ve davranmaya bağladıysa, bilişsel esnekliği o kadar düşüyor. Bilgi ve tecrübesini otomatiğe bağlamış insanın kritik düşünme ve problem çözme yeteneği sadece gemisini yürütmeye yetebilir ama şirketi geleceğe hazırlamaya yetmeyecektir.
Örneğin piyasada birbirinin aynı ürün, hizmet, reklam, pazarlama ve iletişim görüyorsanız, bunları yaparken nasıl hareket ediliyor acaba diye düşünürken, bu yönetimlerin bilişsel esnekliğini de sorgulayabilirsiniz. Zamanın değiştiği, karmaşıklaştığı bir ortamda hala eski kaslarla harekete devam etmek ne anlama gelebilir?
Bilişsel esnekliğin yüksek olması, bilişsel esnekliği yaratan öğrenme ortamlarının mevcudiyeti ile yakından ilişkilidir. İş ortamınızda bilişsel esnekliği desteklemeyen ortamların olmaması, bireylerin bilişsel esnekliklerinin olmaması olarak da değerlendirilmemelidir. Türkiye’de genel olarak iş ortamlarından, işletme sistemlerinden ve yönetsel sorunlardan kaynaklı her durum çalışanın başarısızlığı olarak değerlendirilme eğilimindedir.
Bilişsel Esnekliği Artıran 3 Faktör
Bilişsel esnekliğin artırılabilmesi için 3 alanda kişinin gelişme göstermesi ya da doğasında bu faktörlerin olması gerekir.
1- Eleştirel Düşünme
2- Yaratıcı Düşünme
3- Stresle Başa Çıkma
Bu üç konuyu biraz açalım.
Eleştirel Düşünme
Ülkemizde çok sevilmeyen eleştirel düşünce, özellikle iş dünyasının gelişmesine ket vuran önemli etkenlerdendir. Uyumun herşeyin önüne geçtiği bu iş ortamlarının gelişmelere ve yeniliklere kapalı ya da dirençli olmasının ardında eleştirel düşünme yeteneği olmayan ya da bu yeteneği körelmiş olan korumacı kişilikleri tercih etmeleri yatıyor. Korumacı kasları ile hareket etmeye alışmış kişileri ya da doğalarında korumacı olanların çoğunlukta olduğu iş ortamlarına İlerlemecilerin az sayıda alınmaya devam edilmesi durumunda, başarılı bir gelecekten bahsetmenin imkansız olduğuna inanıyorum.
Eleştirel düşünen bireyler, size sunulan bilgiyi olduğu gibi hemen kabul etmezler. Kendi bilgileri, tecrübeleri ve bilişsel öngörüleri doğrultusunda önce bir süzgeçten geçirirler. Ardından oluşturdukları fikirlerini söyleme, savunma ve bu görüşleri doğrultusunda hareket alma cesaretine sahiptirler. Yani, eleştirel düşünmeyi tamamlayan cesaretli tutumlarıdır.
Düşünmek yetmiyor, onu ortaya atmak, gerekirse itiraz etmek ve aksiyon almak gibi eylemleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle, itaat-uyum ekseninde çalıştırmaya alışmış kurumlar (ki bunun yanılsama ile kurumsal kültür olduğunu savunurlar) eleştirel düşünceden uzak olanlarla çevrelendiğinde, farklı olasılıklara da kendilerini kapatmış, bilindik ve gelir geçer olasılıklar ekseninde dolaşıp dururlar. Bir yerde korumacı kaslara sahip kişilerin bilişsel esnekliklerinin de düşük olduğunu varsayabiliriz.
Öyleyse, Korona dönemi arkası gelecek olan hızlandırılmış dijitalleşme dönemi ile birlikte korumacı kaslara değil ilerlemeci kaslara sahip olanları ekiplerimize daha fazla oranda katmaya ve bu doğrultuda organizasyonlarımızı yeniden şekillendirmeye başlamalıyız.
Yaratıcı Düşünme
Pozitif Psikoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan, yaratıcılık üzerine çeşitli çalışmaları olan ve “akış” kavramını ortaya atan psikolog Prof. Csikszentmihalyi‘ye göre yaratıcılık kişinin yeni ve değerli fikirleri ortaya koyması ve bu fikirlerin sosyal değerlendirmeye girmesidir.
Yaratıcılık alanında ilk önemli çalışmaları yapan psikolog Dr. Frank Barron’a göre yaratıcılık kaos ve belirsizliğe karşı yüksek tolerans, zorlu ve karmaşık konulara karşı tercih ve kaostan düzen yaratabilme becerisini gerektirdiğini savunur.
Yaratıcı düşünceye sahip olan bireylerin bilişsel esnekliğinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Sadece sorunlara odaklanmakla değil aynı zamanda değişen insan ve toplum dinamiklerini daha doğru okuyarak hem kendimizi hem de işimizi geleceğe hazırlayabiliriz.
Örneğin, beyaz eşya sektörünün hala sadece “evlenen mutlu çiftlere” yöneliyor olması, bu sektörde çalışan yönetimlerin yaratıcı düşünme konusunda oldukça zayıf olduklarını düşündürüyor. Yaratıcı düşünme, dünyayı ve çevremizde olup bitenleri iyi okuyabilme ve bu bilgiyi doğru yorumlayabilme becerisi gerektirir.
Eski kaslarla değişim yönetme çabası aynı zamanda bilişsel esneklik sorununu da beraberinde getiriyor.
Korumacı kaslarla çalışmaya alışmış, eski düşünce, bilgi ve tecrübelerden kopamadığımızda, güvenli sularda hareket etmek pozisyon korumayı hedef alır.
Bilişsel esnekliğin gerektirdiği dikkati farklı tarafa yöneltebilme, aynı anda farklı dikkat gerektiren konuları değerlendirme gücünden yoksunluk olarak düşünülebilir. Yaratıcı düşünceye sahip bireylerde ise bu harmanlama özellikle doğalarından geliyorsa, oldukça güçlü olacaktır.
Kimler Yaratıcıdır?
Yaratıcılık ile IQ arasında anlamlı bir ilişki bulunmamakta. Yani her IQ seviyesi yüksek insan aynı zamanda yaratıcı değildir.
Akademik başarı aynı zamanda yaratacı insan demek değildir.
J.P. Guilford yaratıcılık alanında önde gelen psikologlardandır. Guilford, yüksek IQ’ ye sahip olanların yaratıcılık potansiyelleri ve performanslarının zekâ katsayıları ile olan ilişkisi sıfıra yakın olduğunu bulmuştur.
IQ yükseldikçe yaratıcılık seviyesinin de artacağı düşüncesi pek doğru değil. Bu bulguyu çok farklı araştırmacı defalarca kanıtlamıştır.
Yaratıcı kişiliklerde genellikle şu özellikler baskın olmaktadır.
Entelektüel merak
Düşünce ve eylemde bağımsızlık
Kendini gerçekleştirmeye karşı güçlü arzu
Güçlü benlik bilinci
Güçlü motivasyon
Yaratıcı Süreçler
Yaratıcı süreçler her ne kadar akademisyenler tarafından teorize edilse de her bireyin kendi yapısı doğrultusunda geliştirdiği süreçleri mevcut. Ancak literatür bize yaratıcılığı yakınsak ve ıraksak düşünce olarak anlatıyor.
a.Yakınsak Düşünce
Mevcut bilginin yeni durumlara adaptasyonudur. Sonuca en kısa yoldan gitmek önemlidir. Bunun için önceden denenmiş ve onaylanmış adımları takip etmek genellikle doğru sonuca götürür.
b.Iraksak Düşünme
Sorunların çözümünde ve durumlara yaklaşımda farklı ve özgün yollar denenir. Yoruma dayalıdır. Ortak düşüncelerden hareketle farklı düşüncelere ulaşabilmektir. Örneğin korona virüsü dünyayı vurmadan önce bu alanda çalışmalar yapılsaydı, bugün durum nasıl olurdu? Bu ıraksak düşünmeyi gerektirir.
c.Yaratıcı düşünce için önce ön bilgi gereklidir.
Yaratıcı düşünceyi tetikleyecek bilgiler ve daha farklı perspektifi düşünmeyi sağlayacak bilgiler edinilmeden yaratıcı düşünmenin gelişmesi pek de mümkün değildir. İlham aldığınız şey bu ön bilgilerin zihninizde yarattığı sinerjidir.
Yaratıcı düşünce ile kritik düşünce arasında da fark vardır. Ancak, yaratıcı düşüncenin başarılı olması kritik düşünceyi gerektirir.

Yaratıcılığın ortaya çıkması için çevrenin etkisi oldukça önemlidir. İşletmeler ve yöneticiler genelde yenilikçilik isterler ama yenilikçiliği hayata geçirmekte oldukça zorlanırlar. Inovatif bir kültür yaratmak istenir ama küçük iyileştirmeler (improvement) yapmakla yetinilir. Amerikalı yazar Eric Hoffer’n dediği gibi “Yabancı şeylerin hoş karşılanmadığı ortamda ne yaratılabilir ki?”
İkna
İnsanın yaratıcılığının etkili olabilmesi diğer insanların düşünme şekillerini değiştirmesi ya da onları farklı düşünmeye sevk edebilmesiyle ilişkilidir.
Stresle Başa Çıkma
Stresin ortaya çıkması için normal seyreden durumda değişikliğin oluşması gerekir. Bu beklenmedik durum bireyde stres yaratır. Stresin yoğun yaşanması bilişsel fonksiyonların azalmasına neden olduğundan, bilişsel esnekliği de etkiler.
WEF’in 10. sıraya koyduğu bilişsel esneklik 1. sırada olmalı gibi duruyor. Bilişsel esnekliğiniz olmadan kritik düşünmeniz, karmaşık problemlere yeni ve döneme uygun çözümler üretmeniz, yaratıcı davranmanız ve doğru karar verebilmeniz pek de kolay olmayacaktır gibi duruyor.
Not: Partnership for 21st Century Skills’e göre (60 kurumdan 250 araştırmacıya göre), gelecekte çocuklarda aranacak en önemli yetenek “yaratıcılık”
IBM tarafından 60 ülkede yapılan global bir araştırmaya göre CEO’larda aranan en önemli özellik “yaratıcılık”.

Yukarıdaki yetkinlik şemasının WEF’inkinden daha mantıklı olduğunu düşünür müsünüz?