İnsan ümitsiz yaşayamaz gerçekten. Ümide ihtiyacımız var. Hayatında zorluk çekmeyenler belki ümidin ne olduğunu sıkıntı yaşayanlar kadar iyi anlayamaz. Hayatın pamuk şekerler sunduğu dönemlerde ümitli olmak kolaydır. O yüzden hayatın iyi gittiği dönemlerde insan ümitli olmayı sürekli pratik etmeli ki alışkanlık haline gelsin. Hayat zorlaştığında o alışkanlık işe yarayacaktır.
Bugün şu meşhur Universal Basic Income güzellemesinden biraz bahsetmek istiyorum. Bir çok değerli insan işsizliğin insanları sanat ve edebiyat gibi güzel alanlara yöneltebileceği konusunda hem fikir. Tabii hemen araya sıkıştırdıkları konu ise (ekonomist olmalarından mütevelli) bu temel gelirin fazla miktarda verilmemesi. Verilirse insanlar şımarır, çalışmaz, rahatlarmış. Kardeşim, zaten insanlar deli işsiz olacaksa, iş bulmak ve bunca insana teknolojik gelişmeler nedeniyle iş de yaratılamayacaksa, şımartma nedir allah aşkına? Sınırda yaşamak, iyi yaşamak mıdır?
İnsanın sınırda yaşıyor olması ve sürekli aydan aya faturalara parasının yetip yetmeyeceğini düşünerek yaşaması hiç hoş bir durum değil. Zaten insandan çalışma hakkını alıyor teknoloji tercihi. İnsanın insanca yaşayabilmesi, sadece kira, aidat ve çocukların eğitim masraflarına yetecek kadar paranın olması değil, güzellemesi yapılan sanata ve edebiyata insanın yönelmesi için, bir sonraki aya paranın yetişip yetişmeyeceğini düşünmüyor olmasını da gerekli kılar. Zaten çalışmıyor, stresi yok, sorunu yok diyorsanız, işsiz olmanın zaten başlı başına bir stres konusu olduğunu bilmiyorsunuz demektir.
Bir de bu temel gelir konusu sanki paraların gökten zembille ineceğini farz ettirir bir tonda ilerliyor. Kim nereden bu parayı bulup da insanlara dağıtacak çok merak ediyorum? Devletler, örneğin enflasyonun olduğu, işsizliğin patladığı, pandeminin olduğu dönemlerde bile vatandaşlarına yardım edemiyorken, işsizliğin daha da çok sayıda insana sıçradığı dönemlerde nasıl yardım edecek? Cevabı ekonomistlere sormamak lazım, zira bence çoğunun kafa yapısı toplum sosyolojisine pek de basmıyor. Sosyologlara daha fazla prim vermenin zamanı belki de gelmiştir.
Farklı ülkeler, kısa dönemler boyunca STK’lar ve bireysel bağışlarla küçük sayıda insana bedava para vermişler. Sonuçlara bakacak olursanız, insanlara yapılan küçük oranlardaki katkının oldukça olumlu sonuçları var. Mesela, hayatlarına huzur ve mutluluk getirdiğini, sosyal ortamlarda insanlara güven duyarak bakmaya başladıklarını, akıl sağlıklarını olumlu yönde etkilediğini, boşanma oranlarını düşürdüğünü, suça katılım oranını düşürdüğünü, işe katılım isteğini düşürmediğini gösteriyor.
Para Almadan İş Yapma Motivasyonu Olmaz
İnsanların çalışmayı istemedikleri ve iş yapmak istemedikleri varsayımının doğru olmadığına inanıyorum. Freud ve Frankl gibi psikologlar, çalışmanın insana faydaları üzerinde durmuşlardır. Çalışmak insanın ortaya olumlu ve gurur duyacağı işlerin ortaya konmasına vesile olduğunda, çalışmak istemeyecek insan az bulunur. Çalışmak insana haysiyet kazandırır. Ortaya koyduğu işin değer görmesi kendine olan güveni kamçılar. Üreten insan olmak insanı hem kendine hem de etrafına faydalı kılar.
İnsanlar 8 saat için maaş alıp, 24 saat çalışmaya zorlanmaktan şikayet eder. İş saatleri dışında instagram’da yayınladıkları fotoğraflar için insan kaynakları uzmanlarının zulmüne uğramaktan şikayet eder. Mobbing’e uğradıkları için iş dünyasından tiksinir. Adil ücret almadıkları için adaletsizlik öfkelendirir. Yaptıkları işi sürekli bedavaya getirmek isteyen fırsatçılar tarafından sömürüldüğünde çalışma motivasyonunu kaybeder. Bana bir tane çalışan beyaz yakalı gösterin ki yaptıkları işi ücret almadan yapmak istesin. Para motivasyon kaynağıdır. Para almadan çalışma motivasyonu zordur. Ancak girişimci kişiliklerde bu ısrarı görebilirsiniz, o da gerçekten inandıkları bir iş fikri olduğunda mümkündür.
Öyleyse, insanlara hak ettikleri ücretleri verelim.
Üst yönetimlere milyon dolarlık maaşlar vermekten vazgeçip, çalışanlar arasında adaletli ücret dağılımı yapalım. Üst yönetimlere milyon dolarlar vermek itiyorsak, daha altlarda çalışanların maaşlarını çok daha yukarı çekelim.
İşletmeler elbette kar elde etmek için çalışırlar ama nasıl kar elde etmek istedikleri konusunda kurumları yönlendirmek için hep birlikte omurgalı davranalım.
Üretken Sosyallik, Üretken Toplumlar Yaratır
İnsanların ihtiyacı olan güven duydukları ortamlarda, güven duyabilecekleri insanlarla birlikte üretken olmaktır.
2022 yılının kilit kelimesi güvensizlik oldu. Herkese ve herşeye güvensizlik.
Tüm sorumluluğu bireyin üzerine yıkmaktan vazgeçelim.
İş bulamayanlara, yeterince arasaydın bulurdun, yeterince çalışsaydın yapardın, yeterince iyi olsaydın başarırdın gibi zırva tavsiyeler vermekten vazgeçelim. Siz hiç uluslararası bir şirketin C-seviye koltuğuna Türkçeyi iyi konuşamayan bir vatandaşın oturduğunu gördünüz mü? Ailesi başarılı olan çocukların daha başarılı olması tesadüf olmadığı gibi, elde ettikleri pozisyon da o çocuklara atfedilebilecek bir başarı da değil her zaman. Avantajlı kesimlerin bir kaç yıl laf olsun diye iş dünyasında çalıştıktan sonra bir anda yönetim kurullarına getirildiği bir dünyada, daha az şanslı ortamlara doğanların 35 yaşlarına geldiğinde hala uzman seviyesinde bir şirkette 10 bin TL’ye çalışıyor olmasını “yeterince gayret gösterseydin” demeden önce biraz silkelenmeliyiz.
İşci maaşlarının 4500 TL olduğu bir ortamda üniversite okumuş gençlerin 5000 TL’ye çalıştırılmasını onların yeterince çabalamamasına bağlayarak, gençlere yüklenmekten vazgeçelim. Üniversiteye nasıl girip, nasıl mezun olduğuna şaştığımız insanların kısa sürede yükseldiği bir dünyada hak eden insanların elinden adaleti almaktan vazgeçmek için uğraşalım.
Kısaca suçluya suçlu demek yerine, suçsuzu anlayışlı olmaya zorlamayalım.
Üretken sosyallik, insanların üretecekleri sosyal ortamların varlığı ile mümkündür. Üretken sosyallik nasıl yaratacağız diye düşünemeyen dünyanın koskoca uzman kadrosu, temel gelir ile adaletsizliği çözeceğini, ümit dolu yaşamları içerisinde dolanarak, dünyaya ümit dağıtacağını düşünüyor. Pilot programları bir iki seneden öteye gidemiyor, dağıtacakları parayı kimin finanse edeceği bilinmiyor, program bütünsel düşünülmediğinden başarısız olabiliyor.
Elon Musk gibiler, bir gün herkesin işsiz olacağından bahsediyor. Kanımca bunun olmasına en az 80 yıl var, zira baksanıza ancak pandemi sayesinde online toplantı yapmaya alıştık toplum olarak, oysa bu teknoloji hep vardı. Mac’inizle bir kurumsal toplantıya gittiğinizde, sunumunuzu yansıtamıyorsunuz, hepsi PC’ye alışmış olduğundan. Teams denen programı kullanan şirketlerde çalışanlar neden toplantı yaptığımız şirketler Teams üzerinden sunum yapamıyor diye dönüp sormuyorlar kendilerine. Oysa “think outside the box” mottoları var şirket duvarlarında. Hem zeka testleri ile işe alınmış kitle bunlar. Biri de çıkıp sebebine bakmıyor. Ümitli olmak için çok nedenimiz var. Boş ümitler tehlikelidir. Değil mi?
Çarpıklıkların yükseldiği bir dünyada, çarpıklıkları gidermek için önce sağlam bir ahlaka ve karaktere sahip olmayı denemekle işe başlamalı gibi geliyor bana. Ya size?
Foto için teşekkür ederiz: Photo by Daniel Höhe on Unsplash