Hareket halinde olmayı seven için durağanlık ne zordur.
Metropollerde yaşam bu nedenle yorgundur. Hızı yüksek, ritmi de yüksektir. Tıpkı bir kalp gibi, ona can veren, sürekli atışlarıdır. Bu nedenle metropolde yaşam, ona can katan kanın oksijen seviyesi kadardır. Herhangi bir kent insanının sağlığı da, o şehrin pompaladığı kanın rengi kadardır.
Şehrin içinde seni uyaran, frekansı yoğun birşeyler vardır her daim. Sanki herkes ve herşey sadece senin ilgine muhtaçtır. İlk zamanlarda bilinmeyeni keşfetmek heyecanlıdır. Etrafa meraklı gözlerle baktıran da o heyecandır. Yüreğini her daim güp güp attırır durur. Sonra bir bakarsın o döngü senin de başını döndürmüş olur. Öyle hoş, öyle alımlı, öylesine alışkanlığa dönüşmüş bir baş dönmesidir ki o, ne yaparsan yap, durduramazsın. Taa ki gözlerin bir gün bozulup, baktığın yerler bulanık olmaya, odak noktan kaybolup yeni bir netlik arama ihtiyacını iliklerinde duyana dek…
Herkese göre değişen bir netlik ihtiyacıdır o.
Kimisi yavaşlayarak, kimisi daha da hızlanarak, kimisi dinlenerek, kimisi ara vererek, kimisi gözlemleyerek, kimisi okuyarak, kimisi konuşarak, kimisi terk-i diyar ederek netlik bulur.
Bazen zorunlu netlik ihtiyacı ortaya çıkar. Bir virüs herkesi hazırola sokar.
Bazen her birimizin kendi yaşam döngüsü o ihtiyacı ortaya atar.
Sebep her ne olursa olsun, yeniden netliğe yaklaşmak için atılan adımlar kıymetli olur…o çaba, o kaybolmuşluk, o arayış, o bilinmeyene yolculuk pek meşakkatlidir. Arada bir aylaklık etmeyi, bir müddet durmayı, dinginlik kazanmayı, konsantrasyonu yeniden kazanabilmeyi, eskiyi unutup yeniden öğrenebilmeyi buyurur. Verilen bu çaba bundan sonraki yılları yavaşlayarak geçirmek için değildir elbet. Durağanlığa alışmış hareketsiz zihinleri de ateşleyerek fayda yaratabilecek hareket döngüsüne girebilmek içindir. Bir yerde yaşamını yeniden dönüştürmek, etrafında ona bakan gözlere de bir umut olmak içindir.
İşte böyle zamanlarda, önce bedenin ihtiyacın konusunda sana sinyal vermeye başlar. Muhtemelen sen duyamazsın. Duyduğunda, bu sefer göz ardı etmeye başlarsın. Dışarıda seni uyaran onca sesi duymayı seçerken, kendi içinin sesini duymamak için direnir, kendinle didişmeye başlarsın. İşte o zaman küçük bir sahil kasabasında domateslerini yetiştirdiğin günleri devirdiğin rüyalara uyanırsın.
Bu hulyalar değildir boşuna…bedeninin hissettirdiğini gözünle görebilmen için gelirler uykuna. Bilirler ki, görmek, değişime yelken açmanın temelidir. Çünkü gözünün gördüğü, davranışını belirleyen o hisleri ortaya çıkartan bir arayüzdür. Bu yüzden derler işte “gözler ruhun aynasıdır” diye.
Durağanlık, hareket halinde olmayı seven için çöküşün, yaşamı kendi değerlerin ve beklentilerin dahilinde hareketli sürdürmekse, dinç ve sağlıklı bir yaşamın vaadidir.
Metropol insanı bilir ki ihtiyaca göre hız ve hareket olmasa, beyinleri durağan, bedenleriyse atıl kalırdı. Ancak içlerindeki enerji ile şehrin hareketi uyuştuğunda kendini iyi hisseder metropol insanı. Bundandır buraların herkese ve her yaşa ayak uyduramayan yaşamı. Yavaşlamak, yanlış olanı düzeltebilmek içindir. Sessizlik, doğru düşünebilmek demektir.
Öyleyse çözümü ondan kaçışta aramak niye?
Sana hayat veren, ileriye hareket almanı teşvik eden, tüm imkanlarını önüne sunan, yeteneklerini görünür kılan, sana yaşama sevinci veren o büyülü şehri başka şehirlerle aldatmak niye?
Misal, onu şimdi de sen biraz aynı hız ve ritimde yoğursan, ne olur?
Ona daha çok sevgini versen?
Ona daha büyük bir saygı ile yaklaşsan?
Yeteneklerini onu dönüştürmek için kullansan?
Ona baktığında hayranlık duymak, daha fazla yeşile bürümek, belki yeniden tasarlamak, tarihini koruyarak, yeni baştan yaratmak için çalışsan?
Gelişen teknolojiyi şehir yaşamının kalitesini artırmak için kullansan?
Hazır seni sen yapan değerlerini gözden geçiriyorken, ona bundan sonra nasıl davranacağını da planlasan? Verdiğin sözde dursan?
İşe kendi netliğini bularak başlayan sen, komşunu da yeniden sevsen?
Sevmeyi ve saymayı unutana sen örnek olarak ilham versen?
Misal, bir zamanlar o senin hedeflerine umut olduydu ya, şimdi de sen onun yarınlarına umut olsan?
Tıpkı kalbi birbiri için çarpan aşıklar gibi ne o sensiz, ne de sen onsuz yaşasan?
Photo by Green Chameleon on Unsplash
Photo by Green Chameleon on Unsplash