Paris, Avrupa’nın diğer şehirlerinden çok farklı bir konumda. Diğer ülkeler birbirinin aynısı gibi dururken, Paris sizi farklı bir dünyaya çekiyor. Moda dediğinizde nasıl Paris aklınıza geliyorsa, Parisliler bunun hakkını da veriyor. Moda sadece “fashion show”ların yapıldığı ortamlarda yaşanmıyor açıkçası…Tüm sokaklar, sokaktaki insanlar hepsi modasıyla ün yapmış bu şehrin birer destekçisi. Itibarlarının arkasında duruyorlar, hepbirlikte.
Itibar bir kez oluştu mu onu korumak daha zordur aslında. Bir bütünlük ister.
Aynı şey kurumlar ve çalışanlar için de geçerli. Itibar oluşturmak, bazı yönetimlerin sandığı gibi Kurumsal Iletişim tarafından oluşturulmuyor. Olmayan birşeyin tanıtımı da yapıldı mı, arkasında durmak mümkün olmuyor. Orneğin, performans değerlendirme sistemimiz var diyor ama sistem çalışmıyorsa, bunu konferanslarda, basında duyurmanız fayda sağlamaz. Iç ve dış paydaşların bildikleri ve inandıkları arasında büyük fark varsa, söylediğiniz elinizde patlar. Inovasyon odaklı bir şirketiz diyorsanız, bunu tek bir çalışmanızla değil, süreklilik göstermenizle sağlarsınız.
Bir de ilginç örnekler var tabii bu alanda. Orneğin, Ali Ağaoğlu’nun reklamı çok tartışıldı. Kendi yüzünü gösterip reklam yapması kurumsallıkla bağdaşmıyor dendi. Ben böyle düşünen reklam profesyonellerine pek katılmıyordum açıkçası. Sebebi, Ali Ağaoğlu’nun reklamda vermek istediği mesajın, kurumun sağlamlığına kefil olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Tüketici ev alırken “şirket acaba kurumsal mı?” diye düşünmez. Ali Ağaoğlu şu zamana kadar yaptığı işlerle belirli bir itibar (finansal olarak) kazanmış ve bu gücün arkasından gitti. Elbette, Ali Ağaoğlu’nun röportajlarını okursanız, TV röportajlarını dinlerseniz, zaten şirketinin kurumsal olmadığını çok net anlarsınız. Hatta Kurumsal olmanın ne anlama geldiğini bilmediğini de farkedersiniz. Bu reklam Ali Ağaoğlu’nun şirketlerinin kurumsal itibarına nasıl bir etki yaptı? Eminim ölçümlüyorlardır.
Bir diğer enteresan örnek de Martha Stewart’dan. Dev bir şirketler grubuna sahip olan Martha Stewart, 2004 yılında “insider trading” suçundan hapse girdi ve 6 ay kadar hapis yattı. Genelde böyle bir durumda kurumun itibarının ayaklar altına alındığını tahmin ederiz, böyle öngörürüz. Ancak şirketin finansal rakamlarına baktığımızda, bu skandal şirketi bir dirhem bile etkilememiş gibi görünüyor. Elbette kurumsal itibar’ı etkileyen birden fazla faktör var ancak finansal güçlülük de itibar kriterlerinin bir parçası. Neredeyse tüm danışmanlar Martha Stewart skandalının kurum itibarına negatif etkisini yazıp çizdi. Sosyal sorumluluk çalışmalarının olmamasından yakındı. Kazandığını topluma kazandırma girişimleri olmamasından dert yandı. Buna rağmen, kurumun finansal rakamlarının eskisinden de güçlü olması ilginç değil mi? Tüketici ya da paydaş davranışına etki etmeyen skandal itibarı sarsabilir mi?
Bir diğer örnekse Gerald Ratner’dan. Cok başarılı iş adamı, bir derneğin konuşmasında yaptığı gaf nedeniyle iflas noktasına geliyor. Kurumsal Itibar galiba rezil de ediyor vezir de…