Arabanızla hangi yolda gitseniz, mutlaka kurallara uymayan birileri vardır. Yanlış yola girmiş Murat marka arabanın şöförü de Ferrari kullanan arabanın şöförü de aynı tepkiyi verir.
“Ya, arkadaşım, kenara çekilsen nolur? Bu kadar anlayışsız olunmaz ki”
Sol tarafta kocaman asılı duran “sola dönüş yok” yazılı trafik işaretini gösterdiğinizde davranış modeli değişmez.
“Git işine be kardeşim. Çekilsene yoldan.”
Adam arabadan iner, karşısında duran ve kurallara uyan arabanın camına sertçe vurur.
“Sana söylüyorum.”
Adam cama vurmaya devam eder.
“Ne o. Bana sözüm ona ders mi veriyorsun? Çekil yoldan. Adamın asabını bozma!”
Doğru yönde olan arabanın arkasındakiler de sabırsızlanmaya başlar. Haksız olduklarını bildikleri arabaya “kardeşim yanlış yoldasın, lütfen geri çekil” demekten ziyade, trafik kurallarına uyan araba sürücüsünü yolu tıkamakla suçlarlar.
“Bu yaptığınız yakışıyor mu? Bu yoldan hep sola dönüyor araçlar. İzin verseniz ölür müsünüz?”
İzin verse ölmeyeceğini herkes bilir. Yanlış yoldaki araç sahibi, kendi bencil çıkarları için toplumun huzurunu bozmaktadır. Üzücü olan, toplumun bireyleri aynı hataları kendileri tekrar tekrar yapabilmek için hatalı olanı korumayı tercih eder.
“Ama sola dönülmez işareti var. Yol bana ait. Bu araç yanlış yönden gitmeye çalışmasa, trafik sıkışmayacak, bu gereksiz sohbeti de yapmak zorunda kalmayacağız.”
“Ya yanlış yapmış olabilir. N’olacak?! Yol ver olsun bitsin.”
“Neden hepimizin vaktini harcayan ve yanlış yolda olan araç sahibine trafik işaretini gösterip, geri çekilmesinin uygun olacağını iletmeyi denemiyoruz?”
“Çattık ya. Yürü yoksa üstüne ben yürüyeceğim.”
Özellikle Istanbul gibi büyük metropollerde yaşayanların her günlük olaylardan birine örnek bu. Türkiye’de değişimin yapılamamasının en öncelikli sebeplerinin başında sınırsız özgürlük arayışımız gelmekte. Bizler bireysel değil giderek daha da bencil bir toplum olma yönünde ilerliyoruz. Ikisi arasındaki fark şudur: bencil toplumlar, sadece kendi çıkarını düşünür ve “Ben istediğimi yaparım, ama senin yapmana izin vermem” der. Bireysel toplumlar “Ben istediğimi yaparım ama karşımdaki de aynısını yaparsa buna izin vermek zorundayım” der.
Bu tür davranış, Türkiye’de bir çok konuda yaşanıyor. Örneğin, ses yasağı olmasına rağmen, bar’ının sesini sabahın 4.00’üne kadar bangır bangır açan işletme sahipleri, yaşam kalitenizin düşmesine neden olur. Şikayet ettiğinizde “Git benle uğraş. Ben istediğimi yaparım.” demeye devam eder.
Hem suçlu hem güçlü toplumların asla beklenen ve arzu edilen düzeyde ilerleme kaydetmesi mümkün değildir. Türkiye’de bu durumdadır.
Yanlış yoldan gelen sürücü “Çok özür dilerim. Yanlış yolda olduğumu biliyorum. Şimdi geri çıkıyorum” demek yerine hem suçlu hem de güçlü davranmayı tercih ediyor.
Yanlış ve hatalı olduğumuz yerde özür dilemeyi bilmek, hatalı olduğumuzu kabul ederek, yanlışı düzeltebilmek olgunluk ve gelişmişlik göstergesidir.
İş hayatımızda da durum böyledir.
Hatalı olduğumuzda hata yaptığımızı kabul edebilmek, bizi hayatta ileriye götürür. Hatalı davrandığımızda bunu kabul edebilmek ve davranışımızı değiştirmek, ögrenebilen bir insan olduğumuzun ve gelişmeye açık bir kişilik olduğumuzun göstergesidir. Bu anlayışa sahip bireyler ne kadar çok olursa, toplum olarak o derece dengeli gelişiriz.
7 Comments
Sylvia
Bu durumun davranış bozukluğu olduğuna katılıyorum. Okullarda eğitim olarak davranış bilimlerinin yer alması belki buna bir çare olabilir. Ozellikle günümüzde değişım yaşadığımız bir dönemdeyiz, faydası olacaktr
Kerem
Her gün yaşadığım stresi anlatmışsınız. Aynı insanlarla her gün aynı sıralarda okuyor, çalışıyoruz. İşimiz zor…
Erhan
Bir insan aç ise, orman kuralları devreye girer, kişi bencil davranır. Bir toplum aç ise, bir de üstüne zamansız ve Birleşik Devletler direktifiyle serbest piyasa ekonomisi kurarsan ve benim memurum işini bilir dersen, bunu topluma da şırıngalamış olursun. O bencil kişi kural boşluklarından yararlanmaya başlar, ta ki kuralları çiğneme seviyesine gelinceye kadar. O kişi artık bencil değildir, bencil * bireyselci = bencil karedir. Çünkü o kişi için bencil = bireyselci’dir.
Bu arada bireyselcilik kitaplarda dediğiniz tanımda geçer ama pratikte getirdiği anlamsız rekabet ile bencilliğe eş değer hale gelir.
Aç bir topluma serbest piyasa ekonomisini getirmek hataydı diyenler Pollyanna’lardır. Aklı selimi olanlar biliyor ki bu bir master plan. Bu duruma getirilmiş zavallı toplumu eleştirmeden önce bence vatan hainlerini günde 5 vakit lanetlemek gerekir.
Erhan
Bu arada bir eleştri.. politik yazılarım sevilmiyor.
Tabu mu bu? Politika konuşmamak?
Bu bir sistemin kendini koruma mekanizması mı? Daha doğrusu sistemi sevenlerin..
Cesur olmak, reddedilmeyi göze almak lazım.. (bu da altın sözüm olsun)
Başar
Türk toplumunda bir kişinin herhangi bir konuda fikrini değiştirmesi “döneklik” olarak etiketlendiriliyor ve bizler bu toplumu gelişime açık olmamakla suçluyoruz. Evet, elbette Türk toplumu bir çok konuda maalesef gelişime kapalıdır. Özellikle bir insanın hatalı olduğunu kabul edip davranışını veya düşüncesini değiştirdiğine ben 36 senedir bu ülkede şahit olmadım. Gören bilen varsa söylesin de benim de bu ülke için gelecek düşüncelerim biraz değişsin.
Bence tüm bunların kökeninde saygısızlık ve sevgisizlik duyguları yatıyor.
Kerem Alkan
Muhteşem bir yazı olmuş. Diğer yazılarınız gibi.
Idealimdeki yöneticisiniz. Gerçekten.
mustafa
Canlandirilan karakterlerin konusmalari film repliginden alinmis gibi biraz. İşin doğalligini bozmus.
o seslenişler:
“La! Şhhh! Bağh hele! Nereye gidiin olum sen!” ‘ lerle yapilmiyo mu?
———
Ya yine ilgi cekici bi mevzu ama…
Blog sahebemiz tarafindan mesele biraz kestirip atilip hemen sonuca baglanmis gibi bence. Bence ama yani şahsımca, yine soyluyorum bence; kendimce. Neyse…
Bu blog renklenmeye başladi yaw! He he!