Akademisyen olmak, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı ve gelişmeyi sevenler için çok güzel bir fırsat.
Bunları seven ama daha aktif bir hayatı tercih edenler içinse, akademi bir noktadan sonra sıkıcı hale gelebiliyor. Her ortamda olabileceği gibi, orada da işin içine politikalar, kişisel kıskançlıklar, hiç bir yayına imza atamayan profesörler ve diğer olası sorunlar çıkabiliyor.
Akademisyen olmak, mükemmel bir kariyer imkanı yaratıyor. Eğer bazı şeyleri diğerlerinden farklı yapabilirseniz. Iste size birkaç ipucu:
Yurt dışı bağlantılarınızı öğrenciyken kurun
Universitenizin 3. ve 4. yıllarında kendinize bir tez alanı bulmaya bakın. Bu konuda bir “araştırma teklifi” geliştirin ve yurt dışında bulunan üniversitelerle bağlantıya geçerek, çalışmayı yapmak için birlikte nasıl çalışabileceğinizi araştırın. Profesörlerinizden destek isteyin. Bir akademisyenin yapabileceği en büyük hata hayatını sadece Türkiye ile sınırlı tutmasıdır. Akademisyenler uluslararası düşünebilmeli, çalışabilmeli ve dünyayla entegre olabilmelidir. Her profesyonel ortamda olduğu gibi, eğer ingilizce bilmiyorsanız (ikinci diliniz gibi) o zaman işiniz çok zor. Evet, diğer dilleri bilmek de önemli ama dünya ingilizce yazıyor, çiziyor, araştırıyor. O yüzden, ingilizce dışında bir yabancı diliniz varsa, harika. Ingilizceyi öğrenmeniz daha kolay olacaktır.
Kitap Yazın
Günümüzde artık herkes bir kitap yazıyor! Bir çok yazar, sağdan soldan, diğer kitaplardan okuduğu bilgileri harmanlıyor, içine kendi bilgilerini de ekliyor ve Vola! Oysa, akademisyen dediğin araştırmayı yapan, bizzat konuya bilimsel olarak da imzasını atabilen kişilerdir. Yani, kitap yazacağınız zaman size inanma, değer verme eğilimimiz daha yüksek olacaktır. Tabi, kitap yazmak akademik yazı yazmaya benzemez. Bu yüzden bir destek alın, editör tutun ve fikirlerinizi “pazarlanabilecek” forma getirmeye bakın. Akademik kokan kitapları okumak küçük bir kitleyi çeker, konuyu ilginç ve anlaşılır hale getirmek daha büyük kitlelere hitap eder.
Kitabınızı Konferanslarda Sunun
Kitap yazmak işin başlangıcı ama onu sunulabilir hale getirmek işin ikinci kısmı. Türk insanının en önemli sorunlarından bir tanesi bilgiyi nasıl ifade edeceğini, bir sunumu nasıl hazırlaması gerektiğini bilmemesidir. Oldukça ciddiyim bu konuda. Ister yeni mezun, ister Direktör olsun, bir konuyu sunma becerisi çoğu Türk’ün en temel kabusu! Durum aslında okadar vahim ki, resmi yazışmalarda dahi fikrimizi açık ve net bir şekilde dile getirmekte çok zorlanan bir milletiz. Hiç soru soran bir Türk’e dikkat ettiniz mi? Ilk 10 dakikası kendini açıklamakla, sonraki 5 dakikası soruyu sormakla geçmekte:) Farklılaşmak istiyorsanız, fikrinizi net ifade etmeyi ögrenin. Ogrenirken, bu alanda uzmanlaşmış kişilerden de destek alın. Fikirlerinizi ne kadar iyi sunarsanız, hem akademik açıdan yükselir, hem de bir dolu değişik ve ilginç çalışma alanı kendinize yaratmış olursunuz.
Ben Ozyeğin Universitesinin akademisyen kadrosunu bu açıdan girişimci buluyorum. Yeni bir üniversite olmasına rağmen, büyük bir potansiyeli var. Size destek olan, uluslararası imkanları açan, özgüvenli bir kurum ve kadro.
Bakın, akademisyen olup da yukarıda saydığım tavsiyeleri uygulayanlara birkaç örnek: Dan Ariely (Behavioral Economist), Dan Gilbert (Psychologist), Asaf Savaş Akat (Ekonomist). Iste Dan Ariely’nin Predictibly Irrational kitabı ve anlatım tarzına bir örnek.