Bihter Sabanoğlu,
Paris’e 2004 yılının Ekim ayında Sorbonne’da edebiyat master’ı yapmak üzere geldim. İlk sene aklımda ticarete hele hele kozmetiğe dair hiçbir düşünce yoktu. Daha çok hayatım ev-okul arasında geçiyordu. Zamanla tabi ki yeni insanlarla tanıştım, çevrem gelişmeye başladı. O yıllarda tanıştığım ve kozmetik sektöründe deneyimi olan arkadaşlarımın ileride ortaklarım olacağını hayal bile edemezdim tabi ki.
2007’de Fransız arkadaşlarımla çıktığım bir Uzakdoğu seyahati sırasında üst düzey bir güzellik salonunda değişik türde bir kozmetik maskesi gördüm. Daha önce kullandığım maskelere hiç benzemeyen bu ürün çok dikkatimi çekti. Hemen uygulattırdım; sonuçtan da çok memnun kaldım. Kozmetik işinde o zamanlar benden daha deneyimli arkadaşlarım da ürünün çok yenilikçi, etkili ve kaliteli olduğunu onayladılar. Burada geçirdiğim yıllar sırasında maaşlı bir işin bana göre olmadığını anlamıştım ve aklımda kendi işimi kurmak vardı ama ne yapacağıma tam olarak karar veremiyordum. Birbirimize baktık ve gayet spontane bir şekilde “Neden bu ürün üzerinde çalışmıyoruz” dedik.
Paris’e döndüğümüzde hepimiz çok heyecanlıydık; bu ürünü onlar Fransa’ya ben ise Türkiye’ye getirecektim. İki piyasada da ortak çalışmaya karar vermiştik. Tabi ki ilk aşamada zihnimde çok fazla soru işareti vardı: “Acaba bu sektörü yeterince tanıyor muyum? Ya başarısız olursam? Çevremdekiler ne düşünür? Çok fazla sermaye gerekir mi? Kendi işimin başına geçecek donanıma sahip miyim?”. Tüm bu sorular bir süre boyunca birbirini kovaladı. Ama çocukluğumdan beri her zaman kendime inandım ve risk almaktan korkmadım. Cesaret ve kendine güvenin insanın hayatta en değerli hazinesi olduğuna inanırım. O yüzden, bir anda, tüm sorgulamaları geride bırakıp işe atılmaya karar verdim. Bu konuda elimden geleni yapacağıma, çok çalışacağıma dair kendime söz verdim.
Sonrasında hemen İstanbul’a geldim; burada epey uzun bir süre kalarak çok geniş kapsamlı bir piyasa araştırması yaptım. Gerçekten salon salon, depo depo dolaşarak bilgi topladım. Aynı anda birçok kadınla konuşarak kozmetik alanında ne tarz yeniliklere açık olduklarını, ürün konusunda tercihlerinin ne olduğunu saptadım. Şimdi geriye baktığımda hazırlık sürecinin çok önemli olduğunu söyleyebilirim çünkü iyi bir market araştırması piyasaya sunulacak ürünün seçiminden ürünün ambalajına kadar her şeyi etkiliyor. Fransa’ya tekrar döndüğümde ortaklarımla Türk kozmetik piyasasıyla ilgili öğrendiğim tüm bilgileri paylaştım.
Ürün Türkiye’ye gelmek üzere hazır olduğunda ikinci ve gözümü en çok korkutan aşama beni bekliyordu: Dağıtım ve Pazarlama. Bu konuda da insana en çok yardımcı olan yine kendine güveni. Tabi ki ürünün kalitesi ve etkisinden emindim ama insanları kendi inandığıma inandırmak ayrı bir misyondu. Her görüşmeye, her randevuya bizzat giderek her şeyin gerektiği gibi yapıldığından emin oldum. Çekinmeden her seferinde gittim, ürünü tanıttım, projemi anlattım. Çok çalıştık ve kısa zamanda İstanbul’un en kaliteli güzellik klinikleri ve estetik merkezlerinde ürünümüzü sattırmayı başardık. Şu anda sadece İstanbul’da 50’den fazla satış noktamız var ve krize rağmen gayet iyi performans alıyoruz.
Kendi işini kurmak isteyenlere en başta önereceğim kendilerine güven duymalarıdır. Morallerini bozacak yorumlar duyacaklar, her şeyi bilen insanlardan negatif tepkiler alacaklar. Olsun, asla yılmasınlar ve değerine inandıkları bir projeyi hayata geçirme konusunda asla tereddüt etmesinler. Bana ailem ve yakın arkadaşlarım bu yolda çok destek oldular ama asıl gereken enerjiyi kendi içimde buldum. Hayatta başarılı olmak için mucizevi reçeteler gerekmiyor bence. Sadece 2 faktör var rol oynayan: Kendine güvenmek ve çalışmak!
21 Comments
Talia
Merhaba
Zevkle okudum bu başarı hikayesini ama sanki finansal sorunlar olmayınca işler biraz daha mı rahat ilerleyebiliyor ne? Kaybetseniz de peynir ekmekle yaşamak zorunda olmadığınızı bilmek, istediğiniz kıyafetlerden mahrum kalmamak, hayat stilinizi belli seviyede hep tutabilmek iş kurmayı ve başarmayı etkiliyor
Erhan
Ben de Talia’ya katılıyorum. 0’dan başarılı olan girişimcilerin hikayeleri daha etkileyici.
pınar
Kendine güven gerçekten çok önemli. Yoktan var eden insanlarda kendine güvenerek adım atma cesareti gösteriyor. Bihter hanımın hayat tarzı benimkine yakın duruyor:) ben sevdim.
Betül
Bihter hanıma bir sorum olucak. Kendi işini kurmak gerçekten çok çalışmakla olan bir şey mi? Çok çalışan bir dolu insan var ama onlar başarılı olamıyor.
Bir de edebiyat okuyup nasıl ticarete soyunabildiniz?:)) cesaret olduğunu söylemişsiniz ama cahil cesareti derler ya ondan mı? Yaşınızı bilmiyorum ama başlıktan genç olduğunuzu tahim ediyorum:))))
Tibet
Girişimcilik böyle birşey. depo depo, kapı kapı dolaşmak gerekiyor. o yüzden bu iş herkese göre değil. üniversiteden çıkıp patron koltuğuna oturmak isteyenler girişimci olamıyor.
Burak
Bihter Hanım’ı tebrik ederim, ancak bu hikayede herhangi bir “challenge” göremedim. Normalde aşılması mümkün görünmeyen fakat aşılan bir sorun, hayretler uyandıracak bir başarı, veya moda terimle “inovasyon”, ne bileyim, yaziyi tekrar tekrar okutacak birşey göremedim. Talia’ya katılıyorum.
Erhan
Burak’a katılarak birşey daha söylemek istiyorum. Bilmem sizler farkında mısınız ama girişimciliğin benim gördüğüm 2 yüzü var.
1) Eski moda girişimcilik: Ürün veya hizmet alınır ve satılır (Klasik ticaret)
2) Yeni ve inovatif girişimcilik: Daha çok internet teknolojileriyle ama benim gibi internet dışı yapmaya başlayanlar da artmaya başladı.(Teknoloji ve hizmet)
Çevreme bakıyorum çoğu kişi 1. eski moda girişimciliği yapıp övünüyor. Ne var şu tarz bir girişimcilikte Allah aşına? Geçti bunların modası. Sakıp Sabancı, Vehbi Koç’lar göçtü artık bu dünyadan. Çeneyi çalıştır mal al, sat bence girişimcilikten sayılmıyor günümüzde.
Daha sofistike birşeyler lazım… ! 🙂
Pınar
Her girişimci hareket muhteşem bir inovasyon gerektirmez, sofistike olmak zorunda değil. Süper bir challenge’la dolu olmak zorunda da değil. Belki de bu düşünceleri aşabilsek, daha çok insan girişimci olabilir. Iyi bir fikir ve doğru hareket tarzıyla başarılı bir iş sahibi olabilir. Bihter hanımda bunu yapmış.
Erhan
Pınar, değişen ve gelişen dünyaya ayak uydurmak için sofistike şeyler yapmak gerekir. Bihter’in yaptığı niche. Niche’ler bir yere kadar, artık köşeler dolmuş durumda dünyada. Hem artan rekabette farkılılaşmak hem de gelişime katkıda bulunmak için inovasyon çağımızın olmazda olmazı. Bihter’in yaptığında hiçbir ruh ve insanlığa katkı göremiyorum. Türk pazarında bir boşluk görmüş ve yatırım yapmış, karnını doyurmuş, kendine yararı olmuş. Alkışlamam mı gerekiyor? Bana faydası ne? Ürün ithal edip burada satmasını mı alkışlayacam? Girişimciliği kendine, karnını doyutmuş işte. Ki, girişimciliği dediğim gibi, niche ve eski moda. Geçelim bunları. Çağa ayak uyduralım, hem pazarları büyütelim, geliştirelim hem de biraz katkımız olsun gelişime.
Çetin Erkmen
Girişimciliğini kutluyorum Bihter hanımın. Sevdiği bir işi bulduğunda peşini bırakmamış, bir çok insanın yaptığı gibi şirketlerde ‘iş bulmak’ peşinde koşturmayı tek çare görüp, aynı yola girmemiş.
Keşke girişimci olabilmeyi daha fazlası bu günlerde düşünse ve becerebilse. O zaman milyonlarca insan sağdan soldan iş beklemektense, en azından kendi yağıya kavrulacak kadar iş yapabilir.
Tebrikler. Cesaretinizin daha fazlalarını cesaretlendirmesini ümid ederim.
Çetin Erkmen
Sevgili Erhan bey,
Sizin yorumlarınızı oldukça sert algılıyorum. Diğer birkaç yorumunuza da baktığımda, oldukça mutsuz ve ümitsiz bir hava estiriyorsunuz. Umarım farkındasınızdır.
Malesef söyledikleriniz bir yere kadar doğru. Her iş inovatif olmak zorunda değildir. Pınar hanım da görüş bildirmiş.
Siz inovatif bir girişimcilik yapıyorsunuz tahmin ediyorum. Ne işle meşgulsunuz? Başarılı bu arkadaşları böylesi yerden yere vurmak pek hoş kaçmıyor.
Fatmanur Erdogan
Çetin, Pınar ve Tibetin yorumları çok yerinde.
Girişimci olmak için süper bir fikre gerek yok. Girişimci olmak, Çetin beyin de dediği gibi, sadece yepyeni bir fikri gerektirmiyor. Öyle olursa elbette harika olur ama bir zorunluluk yoktur.
Dünyadaki şirketlere ve özellikle Fortune 500 dekilere bakarsanız, bunların var olan bir fikri/ürün/hizmeti geliştirmek üzerine kurduklarını görürsünüz.
Her iş kuranın ulvi bir sebebi olması gerektiğine dair bir kural da yoktur. Kimisi fitness center kurar, kimisi ayakkabı satar.
Bihter genç yaşında başarılı işler yapmayı başarmış yetenekli bir genç. Keşke ondaki heyecanı, azmi ve hiç tecrübesi olmadan yepyeni bir alan girme cesareti daha birçoklarımızda olsa.
Erhan
Merhaba Çetin Bey,
Benim bir insanı alkışlama kriterlerim ile sizinki farklı gözüküyor. Kendi ayakları üzerinde durabilen kişiler sizin onlar alkışlamanız için yeterli. Ama benim için değil. Benim bir insanı alkışlamam için o insanın gerçekten kaydadeğer, zeka mahsulu birşey yapması gerekir. Bu yüzden Bihter’i alkışlamıyorum.
Belki bu işlerin içinde olmadığınızdan Bihter’in yaptığı tarz girişimcilik size dışardan büyük işler olarak geliyor. Bihter’in yaptığı işte 3 şey var. Cesaret – Risk – Konuşma
Ben de diyorum ki bu babadan kalma bir girişimcilik şekli. Türkiye gibi ülkelerde bu tarz girişimciler değer görebilir çünkü geçmişten bu yana bu tarz girişimciler bu ülkeden az çıkmış – ki ekonomimiz bu durumda. Burada mutabık mıyız?
Bihter aynı işi batıda bir ülkede yapmış olsaydı, bu gayet sıradan bir girişim olurdu. Dediğim şu ki, eğer hala babadan kalma girişimcikle devam edersek, G8’i arkadan takip etmeye devam ederiz. İnsanların ulusal bilinci olmalı, kendi için yaşamamalı, yeteneklerinin tümünü daha modern girişimci aktivitelerde kullanmalı. Hem kendileri kazanmalı, hem de ülkeye yarar sağlamalı.
Hah, işte böyle olursa alkışlarım.
Buy&Talk&Sell mantalitesini kaydadeğer bulmuyorum, hele hele Bihter gibi Import&Sell davasını hayatta alkışlamam ve alkışlayanlara şaşarım.
Motto: Beynini kullan, kendine müslüman olma, farkılılaş, hem daha çok kazan, hem de topluma bir faydan olsun.
Semtimizde yeni açılan pizzacıyı alkışlamadığım gibi, Bihter’i de alkışlamıyorum.
P.S. Evet, ben yeni ürün ve hizmet geliştiriyorum.
Çetin Erkmen
Anlıyorum. Sadece görüşlerinize katılmıyorum.
Ben Bihter hanımı alkışlamakta zorluk çekmiyorum. Hatta gurur verici buluyorum. Özellikle Türkiye’de kadın girişimcilerin cesaretlendirilmesi gündemde bir konuyken, Bihter hanımın diğerlerine örnek olacağı şüphesiz.
Yeni ürün geliştirenler dolu. Örneğin, yeni bir cep telefonu yaratmayı insanlığa hizmet olarak görmeli miyiz bunlar hep tartışmaya açık şeyler. Ya da yeni araba modelleri yaratmak insanlığa hizmet ediyor mu? Örnekler artırılabilir.
Erhan
Çetin Bey,
Yaratıcı insanın zihninde, kalbinde ve ruhunda para 2. planda; fayda ve hizmet ön plandadır. Dedikleriniz tabiki de insanlığa hizmettir, bunda şüpheniz var sanırım. Bence şüpheniz bunları yaratanlardan ziyade pazarlayanlardan dolayı olabilir. Veya gerçekten cep telefonu ve otomobili gereksiz buluyorsunuz, sizin için pastoral yaşam tarzı daha önemli. Bilmiyorum?!? Zevk meselesi.
Yazılarımızdan şunu anladık ki, Bihter Hanım gibi girişimcilik örneklerinin başarılı olup olmadığı göreceli.
Burak
Pınar Hanım, evet, her girişimci hareketin yenlikçi olması gerekmez, “sofistike” olmasi da gerekmez, belki herhangi bir zorluğu da aşması gerekmez. Ancak eğer bir yerde başarı öyküsü olarak yayınlanıyorsa, etraftaki yüzlerce örnekten farklı birşeyler içermesini beklerim. yoksa amacım küçümsemek değil, aksine tebrik ediyorum ama bu örnekte heyecan verici ya örnek alınacak bir şey göremiyorum.
Sabih Parlakyıldız
Erhan bey ,
Valla herhangi bir işyerinde patronum falan olmanızı istemezdim doğrusu.Çıtanız her konuda o kadar yüksek ki ağzımla kuş tutsam “bakalım tuttuğun kuş süt veriyor mu “diye sorarsınız gibi geliyor bana.
Şaka bir yana her ne kadar görüşlerinize katılıyor, mümkün olduğunca inovatif, yaratıcı, farklı ve sıradan olmayan ,ülkeye ,topluma faydalı,gerçekten değer yaratan girişimcilik örnekleri sergilemek şüphesiz daha hızlı bir gelişmeyi mümkün kılabilecek ve daha fazla takdire şayan olsa da , Bihter hanımın kendine güvenmek ve çok çalışmak suretiyle gerçekleştirdiği girişimcilik örneğini Türkiyede ve dünyada gösteremiyen milyonlarca insan olduğunu unutmamak lazım.
Burada ana tema; sizin sözünü bile etmeye değer bulmadığınız, daha doğrusu kriterleriniz daha yüksek bir seviyede olduğu için sıradan bulduğunuz “cesaret,risk alabilmek, kendine güvenmek ve inanmak” suretiyle “Acaba bu sektörü yeterince tanıyor muyum? Ya başarısız olursam? Çevremdekiler ne düşünür? Çok fazla sermaye gerekir mi? Kendi işimin başına geçecek donanıma sahip miyim” gibi soruları bertaraf etmek , moralleri bozacak yorumlara kulak asmayıp her şeyi bilen insanlardan gelebilecek negatif tepkileri önemsememeyi becerebilmek, her şeye rağmen giriştiğiniz işe adanmayı başarmak diye düşünüyorum.
Ayrıca her ne kadar Sorbonne’da master yapmak , Çin’e seyahatlere gitmek az parayı gerektirmiyorsa da Bihter hanımın bu girişimde bulunmak için hiçbir finansal sorunla karşılaşmadığını ben bu yazıdan kesin bir biçimde çıkaramadım.Velev ki hiçbir finansal sorunu yok…Bu durumda da edebiyat okuyan birinin bu girişimi gerçekleştirebilmesi sözünü etmeye ve örnek teşkil etmeye değer bence…
Fatmanur Erdogan
@Sabih– yorumunuzla çok güzel noktalara değinmişsiniz. Finansal sorunu olmayıp bir baltaya sap olamayan niceleri var. Bir iş sahibi olup üretken olmaktansa, evde oturmayı tercih eden niceleri var.
Yenilikçi hayat öyküleri elbette takdire şayan ve yapabilenlere helal olsun. Bugün Sabancı Grubu herşeyin arkasına SA koyarak hareket etme stratejisiyle ilerliyor, ama en fazla istihdam sağlayan şirketlerden olmayı başardı. İyi veya kötü…
Erhan
Sabih Bey, ben ilk olarak Burak Bey’den alıntı alacağım.
“Ancak eğer bir yerde başarı öyküsü olarak yayınlanıyorsa, etraftaki yüzlerce örnekten farklı birşeyler içermesini beklerim. yoksa amacım küçümsemek değil, aksine tebrik ediyorum ama bu örnekte heyecan verici ya örnek alınacak bir şey göremiyorum.”
Defalarca ben de yazdım, Amerika daha önce çok defa keşfedilmişti. Lütfen Sabancı-Koç stili girişimciliği hala ve hala bu kadar büyütmeyin. “Zamanlarına göre” çok iyi iş yapmışlar. Ama şu an farklı bir çağdayız, bilmem farkında mısınız? Girişimcilik dinamikleri değişti, bunu kabul etmemiz lazım.
Ben bu tip eski stil girişimciliği “günümüz insanı olarak” mal al/sat ve bakkal dükkanı girişimciliğinden farklı görmüyorum. Bihter’in bakkaldan farkı, yabancı dil konuşması. Yoksa cesaretli olması, kendini motive etmesi ve niche yapması değil. Ülkemizde çok tüccar risk alıyor, niche yapıyor ama övülmüyorlar ve fark edilmiyorlar. Bihter’in bunlardan hiçbir farkı yok. 25-30 arası bir bayan tahminimce. Daha ne 25-30’lar var bu ülkede aynı şeyi yapan, risk alan, niche yapan, ama yaptıklarının farkında bile değiller, övgü de almıyorlar, çünkü Burak’ın dediği gibi heyecan verici ve örnek alınacak tarafları yok. Gayet sıradan ve bilinen bir durum: Mal al – Çene çalıştır – E-Mail at – Mal sat. Bu mudur yani?
Bihter de aynı sınıfta, bakkaldan tek farkı ithal etmesi.
Seri üretim – Maliyet – Kalite – Farklılaşma ve İnovasyon
Bu faktörler yıllar boyunca reel sektörün anahtarları oldu. Girişimcilik de 1950’lerden bu yana bu faktörlerle şekillendi. Bihter’in yaptığı hangi alana ve zaman dilimine giriyor? Ben cevap vereyim: Kalite… yani bundan ortalama 20-30 yıl öncesi. Anlatmak istediğim bu, girişimcilik farklılık ve inovasyon ile şekillenmişken, ben şahsen old fashioned bir girişimciliğe afedersiniz ama alkış tutamam. İyidir, güzeldir, para kazansın, ama ortada kaydadeğer birşey yok, babaları da zamanında aynı şeyi yapıyordu.
Ezik bir toplumsak, bunu diyin. Biz kafasısız, biz de özgüven de yoktu. Girişimcilik hiç yoktu. Bir bayan bunu yapıyor bugün, helal olsun. İşte bunu dersek G8’i arkadan takip etmeye mahkumuz. Onlar 20 yıl sonra Minnovasyon çıkarırlar, biz de 20 yıl sonra inovatif girişimciliğe başlarız. Bu mudur?
Bunları alkışlamak demek, günü kurtarma mantalitesini de, sosyal duyarsızlığı da ve bencilliği de alkışlamak demek. Ben şahsen burada sınırlı imkanlarımla 10’larca inovatif proje yapacam, millet mal alıp satacak, gününü kurtaracak, ulusal bilinci olmayacak ve ben onları alkışlayacam. Bunu ben değil, kimsenin alkışlamaması gerekir. Burada benim proje yapmam alkışlamamamın sebebi değil. Arkadaşın kolaya kaçmasıdır asıl sebep. Böyle arkadaşlar basit ticari bir kafayla kolaya kaçıp ithal ettikçe, biz daha çok batağa sürükleneceğiz.
Sosyaller liberalleri alkışlamaz, ayıplar. Beyinlerini bırak toplum için, kendileri için bile verimli kullanmadıkları için.
Bihter de kendisi için bile beynini “az” kullanıp iş kurmuş, “sofistike” birşey için çabalamamış. Yapsın demiyorum, bilinçli olsun, iyi niyetli olsun ve çabalasın, sonra alkışlayalım.
Bihter
Merhaba,
Herkesin goruslerine saygı duyuyorum. Basarı kriterleri arasında ulusa hizmet, G-8’e yetismek vs olan bir insanın bu oykuden esinlenmemesi cok dogaldır. O yuzden Erhan Bey’i anlıyorum, bir sorun yok buraya kadar. Sadece Cem Yılmaz’ın skeclerinde de dile getirdigi “Vay, sanatcı sürünüyor, bravo alkıslayalım” mantıgının hala surdugunu gormek uzucu. Baskalarının da dile getirdigi gibi bu ise atılacak kadar sermayeyi bulabilmis olmak yaptıgınız isi nötralize etmemeli diye dusunuyorum. Ama tum bunlar subjektif degerler oldugundan herkesin farklı dusunmesi de herhalde en dogalı.
Betül Hanım: 28 yasındayım. Cesaret derken sunu kastetmek istemistim, ben bir seyler satarak para kazanmanın biraz tabu oldugu bir aileden geliyorum. Ozellikle birebir satıstan bahsediyorum. Ornegin abim kucukken pazarda su satıp para kazanmaya calısırken annem konu komsu gormesin, rezil olacagız diye kovalarmıs 🙂 Ben de bu isten once insanlardan ufacık bir ricada dahi bulunmakta inanılmaz zorlanan bir insandım ve gidip ürün pazarlayabilecegimi hayal bile edemezdim. En zoru da kriz zamanında ise girdigimiz icin herkesin soyleyecek bir iki moral bozucu sözünün olmasıydı. “Simdi ise mi girilir”, “Hayatta satamazsınız guzellik salonları teker teker kapanıyor” vs. Ben gozumu karartıp ilk randevuya gittim ve gerisi geldi.
Finansal sorunlara burda deginmek pek asilce gelmiyor bana o yuzden bu konuda yorum yapmamayı tercih ediyorum.
Eski usul/ Yeni usul ticaret konusuna gelince: Sanal ticaret ya da “postmodern” usüllerin eskilerinden daha seckin oldugunu dusunmuyorum. Ama bu da her dusunce gibi subjektiftir, sahibine saygı duyarım.
Sevgiler, yorumlarınız icin tesekkurler
Sibel
Bihter hanım ben hikayenizi büyük ilgiyle okudum. Tebrik ediyorum sizi. Verilen emeğe saygı duymanın önemli olduğuna inanıyorum. İnovasyonla ilgili yazıda olduğu gibi herkes Bill Gates olmak zorunda değil.
Başarılarınızın devamını dilerim