Bugünün ve geleceğin en önemli unsurları arasında değişime açıklık ve uyum yeteneği geliyor.
Yeni bir kavram değil. Yıllardır duyduğumuz bir kavram. Şimdi biraz daha önem kazandı. Teknoloji, takip edebildiğimizden daha hızlı ilerliyor. Bu değişimle birlikte hayat da değişiyor. İş yapma biçimlerimiz, yaşam tarzlarımız, alışkanlıklarımız, düşünce ve davranışlarımız farklılaşıyor. Bu gelişmeleri takip edebilen ve değişimin yönünü çizebilenler, geleceği şekillendiriyor.
Y kuşağı işte böyle bir kuşak. Kendine güvenli, ne istediğini bilen. Teknolojiyle içiçe. Yaratıyor, yeniliyor. Gelişiyor, geliştiriyor. Geleceği şekillendiriyor.
Y kuşagı hakkında endişe duyan yöneticiler, onlarla nasıl başa çıkmaları konusunda tereddütte olanlar, giyim kuşamlarından dolayı dert yananlar, bugün işe giren yarın CEO olmayı beklediğini düşünen yönetimler… Değişmeye hazır mısınız?
Şirket eğitimlerinizde dizi dizi aldığınız liderlik eğitimlerinden hatırlayacaksınız: hani “değişime açıklık” faktörü vardı ya. İşte o. Şimdi öğrendiklerimizi hayata geçirme zamanı. Uygulamaya geçmeye var mısınız?
İş görüşmelerinde nevrinizi döndürüyor şu y kuşağı denen 20’likler, değil mi?
Siz yetenekli eleman arıyorken, onlar da sizin yeteneklerinizi test ediyorlar. Hem de hiç utanmadan. Demek ki işe alım tek taraflı olmuyor artık. Aday kendini şirkete gösterirken, şirkette adaya kendini göstermek zorunda kalıyor. Yetenekli ve güvenli olanlar, her kapıyı açana gitmiyor.
Onları işe aldığınızda, hemen kariyerlerine yön belirlemek, önlerini görmek istiyorlar, öyle değil mi?
Oysa siz oturduğunuz koltuğa gelmek için 15 yıl beklemiştiniz. Onlar da beklemeli diye düşünüyorsunuz haliyle. Demek ki artık sadece şirketinizin ürün ve hizmetinin “kariyer yolculuğunu” belirlemeniz yetmiyor, çalışanların da kariyer yollarını açmanız, netleştirmeniz gerekiyor. Sadece kağıt üzerinde planlar artık yeterli olmuyor.
Siz bir konuda uzmanken, onlar bir çok konuda uzmanlar. Bu ne bilmişlik, öyle değil mi? Her konuda fikir sahibi olunmaz ki üstelik yarım yamalak bilgiyle! Şu internetten çok şey okuyor ama hep bölük pörçük bilgiler bunlar diye düşünüyor musunuz? Yani araştırmalar internette her gün vakit geçirenlerin, beyin aktivitelerinde “karar alma” ve “komplex düşünebilme” bölgelerini daha fazla kullandıklarını gösterse bile…
Ellerinde bir iphone, sürekli email ya da sosyal medya araçlarıyla meşgul gibiler. Diyorsunuz ki kendilerini gösterme halindeler! Peki, neden etraf kişisel marka yaratma uzmanlarıyla cirit atıyor dersiniz? Eskiler yenilere neden daha iyi ve daha fazla görünürlük elde etmenin yollarını anlatıyorlar? Pek farklı değil miyiz yoksa?
Siz yüz yüze ya da telefonla konuşmanın çok daha faydalı olduğuna inanmışken onlar bilgisayar başında… Sanki kendilerine çok düşkünler, yanlızlar gibi geliyor size hafiften değil mi? “Ben” jenerasyonu boşuna denmiyor onlara diye düşünüyor musunuz? Profesörler araştırmış ve 30 yıldır gençlerin düşünce ve davranışlarında çok az bir farklılık olduğunu görmüşler. Yani aslında pek de fark yokmuş. “Nasıl olur?” diye iç geçiriyor olabilir misiniz?
Bu liste daha uzar gider…
Kısacası soralım kendimize. Değişime ayak uydurması gereken kim diye. Kim kime daha fazla uyum sağlamalı diye. Önümüzdeki 30 yılı şekillendirecek en güçlü kitle olan Y kuşağı mı? Yoksa, eski düzeni devam ettirme eğiliminde olanlar mı?
Y kuşağı henüz yolun çok başında.
Onlar öğrenmeye, gelişmeye, yönlendirilmeye açık.
Onlar sizleri dinlemeye, gözlemlemeye, hata yapmaya ve yeniden hata yapıp öğrenmeye açık. Korkmuyor.
Elbette bugün işe girip yarın CEO olmaları gerçekçi değil. Onlar da bunu istemiyor zaten. Planlamaya dayalı hareket eden iş dünyası onların isteklerini çok iyi anlayabilir. Y kuşağı, sadece para ve bir kaç tane de iş hedefi verdiğiniz için size minnettar değil. İş hayatlarından tatmin, vizyonlarıyla örtüşen çalışma anlayışı ve duyarlılık arıyorlar.
İş dünyasında pişmelerini sağlamak, biraz da bizlerin işi. Onların henüz tecrübe etmediklerini görmelerini sağlamak, stil farklarını paylaşmak, onlara koçluk etmek biz yöneticilerin görevi.
Üstelik koçluk sadece Y kuşağı için değil, değişime direnen yöneticiler için de kritik bir konu. Yeni nesli yönlendirmek, bilgiye açık oldukları için biraz daha kolay. Peki, değişime direnenlere eski bildiklerinizi unutun, yenisi geldi demek ne kadar kolaydır dersiniz? Bakın, Deloitte US, 2002 yılından beri şirketinde kariyer koçları ile çalışıyor. Peki ya siz?
17 Comments
Tanjan ÖZBİLGİ
Elinize sağlık,
Ben de şöyle bir eklenti yapayım.
“Dinazorlar çevre şartları değiştiği için değil, değişen şartlara ayak uyduramadıkları için yok olmuşlardır.”
Erhan
Y kuşağını bir de futurist bir bakış açısıyla ele alalım:
– Zamanlarının çoğu internet ile iletişimde geçtiği için sözel iletişim ve vücut dilleri zayıf olacak
– Empatileri zayıf olacak, çünkü davranışlara karşı insanların reaksiyonlarını LCD ekran başında veya kamerayla tam olarak algılayamayacaklar, insan pratikleri zayıf olacak
– Böylelikle 30’larına geldiklerinde iletişim ve insan ilişkilerinde zayıf olduklarından karşımızda sadece fonksiyonel ama yönetim gücü zayıf bir müdürler ordusu olacak
– Y kuşağından sonra gelen yeni nesil Y’lerin altında çalışan olduklarından dolayı ilk başta baya zorlanıcaklar, ama olgunlaşmış ve daha mantıklı bir teknolojiyle yetiştiklerinden dolayı Y’lerin yerini, Y’lerin X’lerin yerini almasından daha kısa bir sürede alacaklar
Murat
bir y nesil üyesi olarak (bu adlandırmaları kim yaptıysa garip)bu nesil çürük malesef. sağlam olanları ise çoktan abd yada ab kaçtı yada yoldalar.y nesil yeniliklere inanılmaz hızlı benimsiyor. dolayısıyla bu ülke onlara yetmiyor, ailesi yetmiyor, çevresi yetmiyor.tabuları inançları,atalarını, komik buluyor. aslında şu anda televizyonlarda dönen burası istanbul sloganlı reklamın diyalogları olayı özetliyor. yeni nesil markacı,ayakları yere basmıyor,bananeci.ekonomi,para,strateji,siyaset,misyon,vizyon,ülke,dil,din,yarın bunların anlamı yok.
yine eskiler aranıcak olacak diye düşüyorum.
saygılarımla.
Eğitişim Kariyer Enstitüsü
Her neslin farklı özellikleri var ve X ve Y neslinin arasında her zaman bir uçurum varmış gibi lanse etmek hatalı ve eksik olur. İki neslin de iyi özelliklerini bir araya getiren şahıslar işte aranan liderler olacaktır. Tavsiyem gençlere iyi analiz edip kimliklerini sağlam oluşturmalarıdır.
Didem Çaglar
Bende Murat’a bazı yerlerde katılıyorum. Belki aralarında elle tutulur olanlar vardır ama karşıma çıkanlar pek kof oldu nedense. Varsa bana da bir kaçını yollarmısınız? Ben şü yetenekli olanları yakalayabilmek istiyorum ama tek tükler galiba!!
Tibet
Tanjan’ın dinazor benzetmesi çok doğru olmuş. Dinazorlar her nesilden olabiliyor ama benim izlenimim 47 ve ilerisi vahim durumda genellikle.
Eğitişim, sen kimliğinle yazmayı denesen şirketinin promosyonunu yapmak yerine? Bu yorumları kim yapıyor mesela?
Erhan
Eğitişim’den her zaman subjektif ve narrow yorumlar geliyor. Biraz kurumsal olsaydı bari. Selam Tibet!
Suat Ak
Valla yeni rastladım bu bloga. Sağolun varolun. Hayat hikayenizi okuyunca yurt dışı deneyimli olduğunuza şaşırmadım. Buralarda kalmışlarla anlaşmak zor. Hayat ağır gelmiş.
soni
bu y lere kriz yok anlaşılan. demek iş görüşmelerinde onlar seçici ve belirleyici olabiliyor ?!?! bulunmaz hint kumaşı mı aranıyordu da ben kaçırdım? BİRAZ ÜLKE GERÇEĞİNİ GÖRELİM.
ne olursa olsun (y, x, xy ???) insanın yenilikçi ve uyumlu olması gerek. işe, teknolojiye, insana, çevreye… o zaman 70’inde de iyi iş çıkarırsın 20’inde de.
Erhan
Uyumlu bir insandan sorgu en son beklenecek şeydir. Ülkenin gerçeği de çok uyumlu olduğumuzdur. 70’imizde de ülkeye sandıkta iş çıkarabiliyoruz. 🙂
Suat Ak
Soni sen ya IKci ya da eski de kalmis bir yoneticisin tahmin ediyorum. Cok bariz duruyor.
Erhan
Suat, Allah sonimizi verdi. Adam – kadın, yenilikçilikle uyumluluk aynı bünyede olması gerek diyor. :] Ben reçetesine 2-3 psikoloji kitabı yazıyorum, sen de konsultasyonu bu yönde veriyorsan.
Suat Ak
Uyumdan mahvoluyor Türk insanım:)
Dilara
Okuduğum en başarılı en etkili yazılardan. Bir konu ancak bu kadar başarıyla anlatılabilir. Kaleminize, düşüncelerinize, emeğinize, koçluğunuza…size sağlık. Bir gün tanışabilmek ümidiyle…
Sinan Torunoglu
Fatmanur Erdoğan’ı yeni fark ettim ve yazılarını hayranlıkla okuyorum. Ben de 35 yaşından sonra gençler hakkında benzer bir heyecanı hissetmiştim. Hatta daha ileriye gidip yukarı yaştakilerin donukluğuna karşın gençlerin kıpır kıpırlığını çok sevmiş ve onları kendime bir tür “doğal müttefik” olarak görmüştüm.
Benim bu konuda fark edebildiğim temel sorunlardan biri; gençlerle daha az gençlerin (yukarı yaştakilerin) arasındaki bilgi köprüsünün zayıflığı. Bu nedenle her genç kuşak kendi keşfini sanki çok yeni ve sadece kendilerine “ihsan edilen” bir “bilgi” sanıyor. Dolayısıyla Homer Simpson gibi her şeyi -keşiflerinin yeni olmadığı bilgisi dahil- yeniden keşfetmek zorunda kalıyorlar. Zaman ve kaynak kaybediyoruz. Öte yandan, yazıda da belirtilmiş zaten, gençliğin kendine odaklanmasını -orta yaşta değişmesi koşuluyla- çok doğal ve sağlıklı buluyorum.
Netvitrinim
uyum derken 🙂
webdenaldim
Bencede çok güzel paylaşım emeğinize sağlık