Obsesif yönetimler düşünen çalışanların çalışmadığı yönünde bir fikre sahiptir. Geçenlerde kariyeryolculugu.com okurlarından biri beni aradı ve çalıştığı firma yönetimiyle ilginç bir diyalog yaşadığından bahsetti.
“Ihracat departman direktörüyüm. Departmanın işleyişini değiştirmem gerektiğine inanıyordum. Süreçler iyi değildi, yaratıcılık yok olma noktasındaydı. Günün belli aralıklarında sandalyemi alıp, duvarda asılı yağlı boya bir çalışmanın önünde oturuyordum.
İçimi coşturan bir çalışmaydı; kendimi iyi hissettiren, daha yaratıcı düşünmeme neden olan bir çalışma…Ardından da aklıma gelen fikirleri bir kağıda döküyordu. Şirket sahibi beni görmüş ve yanına çağırdı. Bir daha boş boş oturmamamı, sanat eseri seyretmek istiyorsam, haftasonları galerileri gezebileceğimi söyledi. Yeterince işim yoksa, üzerime daha fazla iş verebileceğinden bahsetti. Elbette, bu iç açıcı konuşmasının ardından profesyonel bir yönetici olarak olayı tatlıya bağladık ve boş oturmadığım, düşündüğüm konusunda az da olsa ikna oldu. Ancak iş dünyasının ne kadar bağnaz fikirlerle dolu olabildiğine de ilk defa o zaman kesin kanaat getirdim.”
Günümüzde düşünmenin değerini unutan yönetimlerin sayısı hiç de az değil. Belki de bu yüzden profesyonel hayatta böylesine kırılmalar yaşanıyor. Gözü para kazanmaktan başka şey görmeyen, daha fazla satış yapabilmenin ötesine gitmeyen anlayışlarla sarmalanmış ortamlarda sağlıklı bireyler olarak kalmak mümkün değildir. İş dünyasının düşünmeye vakit ayırmaya ihtiyacı dünden daha fazladır. Sağlıklı çalışanlar, sağlıklı işletmeler ve sağlıklı nesiller için salim kafayla düşünmeye ihtiyaç var.
Istanbul Kültür Üniversitesinde yaptığım bir konuşmada öğrencilere şu soruyu yönelttim: CEO olmak istiyorsunuz ama neden CEO olmak sizin için önemli bunu biliyor musunuz? CEO olmak başarı demektir, yükselmek ve prestij sahibi olmak demektir. CEO olarak şirketinize ve etkileşim halinde olduğunuz topluma nasıl bir değer katmak istiyorsunuz? Bunu biliyor musunuz?
Günümüzde iş görüşmelerinde de ısrarla yönetimler “Büyüyünce Ne Olmak Istiyorsun” sorusunu soruyorlar. Müdür olmak, Direktör olmak, CEO olmak hedeflerini duymak hoşuna gidiyor. “Bu cevapları verenlerin azimli, başarılı bir çalışan sonucuna varıyorlar.” Oysa, asıl sorulması gereken soru, şirketi sürdürülebilir kılmak için nasıl fayda yaratmayı hayal ediyorsundur. Bu gibi sorulara cevap verebilmek için düşünmek gerekir. Amaçlarınızı yerine getirebilmek için zamanınızın bir bölümünü düşünmeye, okumaya, etrafınızla görüşmeye ayırmanız gerekir. Düşünmeye vakit ayırmak, geleceği yaratmak için çalışmaktır.
Günümüz iş dünyasında büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Toplumlar iyi yaşamak istiyor. Bu isteklerini de dile getiriyorlar. Akademisyenler çalışanların umutsuzluğu ve mutsuzluğuna çareler arıyor, devletler ülke refahını sadece GSMH ile ölçmek yerine mutluluk endekslerine yer vermeye başlıyor.
Sağlıklı beyinler, sağlıklı toplumları ve sağlıklı gelecekleri yaratırlar. Bu da insana özgürlüğünü geri vermekle mümkündür. Çalışanlardan maksimum verim almak istiyorsanız, düşünmelerine, sağlıklı yaşamalarına, ailelerine zaman ayırabilmelerine, hata yapmalarına, affedebilmeye, hepbirlikte büyüyebilmeleri için anlayışlı ortamlarda bulunmalarına izin vermeliyiz.
Henry Ford ne demiş? “Thinking is the hardest work there is, which is probably why so few engage it.” Yani, düşünmek, yapılan en zor iştir ki bu yüzden çok azımız bu işle uğraşırız.
18 Comments
Fatih Cantürk
Mesleği gereği işi fikir satmak olan biri için, iyi bir fikrin bulunabilmesi için belki yüzlerce fikir bulmak gerekir… İçlerinden en iyisi sizi başarıya ve hedeflerinize götürecek olandır.
Bizde çalışmak hareket demektir, bir şeyleri bir yerden alıp bir yere götürmek, kalem oynatmak, eline kazma alıp taşı parçalamakla eş değer tutuluyor. Oysaki en çok yorulanlar beynini çalıştıranların olduğu her daim ıskalanıyor. İyi bir fikir bulabilmek, bir kadın olmasam da çocuk doğurmak gibi ya da diş ağrısına benzer bir acıda verdiği anlar da oluyor.
Beyin göçü oluyor diye yıllarca bas bas bağırıp duranlar, beyinler ellerindeyken de kıymet bilmeyen insanlar olmuştur. Maalesef elle tutulur, gözle görülür bir şey yapmadığınızda hayatın belli bir döneminde yok sayılıyorsunuz, dışlanıyorsunuz.
Umutluyum… git gide iyi şeyler olmaya başladı ülkemizde. Sayıları her geçen gün artan kaliteli patronlar ve yöneticiler sayesinde yeterli çoğunluk olmasa da olumlu şeyler de olmaya başladı.
Ceo olmak, genel müdür olmaktan ziyade önce İNSAN olmayı öğrenmek gerek. IQ zirvede, EQ’ su dipte insanlardan seri katil olur, kitle katilleri meydana gelir. Herkesin ıskaladığı, görmezden geldiği çok basit bir kavram olan insanlıgı teşvik etmek, özendirmek gerek. En önemli bilgelik kuralı olarak konuşmanın başında ve sonuda tırnak içine alarak vurgulamak gerek.
Düşünce boyutunda bir şeyler söylemek gerekirse…
Beynimin içindeki raflarda sıraya dizilmiş yazabilecek, söyleyebilecek binlerce harf, kelime, sözcük, cümle olmasına rağmen SUSMAK, DİNLEMEK, GÖZLEMLEMEK, ARAŞTIRMAK, DÜŞÜNMEK gerekliligine inanan ve buna odaklanan, sürdürülebilir bir yaşam, gelecek kuşaklar için, başta kendini tanımaya, hayat amacını belirlemeye, dünyayı tanımaya, sayıları milyarlarcasını bulan bitki, hayvan, nesne, obje, bilinen ve bilinmeyen bir çok şey’i anlamaya çalışmak için öğretilerden ziyade tüm bildiklerini unutup yeniden öğrenme,gözlemleme, düşünme ve sorgulamayla oluyor.
Düşünceyi ya da fikri sadece paraya güce sahip olmaya yönelik özendirmekten ziyade bir çok kişinin ıskaladığı, görmezden geldiği soyut değerler konusunda da teşvik etmek önemli olan.
Tek başına her şeye sahip olmak, başarılı ve güçlü olmak uzaktan bakıldığında seni ayrıcalıklı ve özel kılıyor ( ego şişkinligi )
Oysaki paylaşmaktır değerli olan… ekmeğini, bilgini, paranı, sevgini, keyfini
Bu yöndeki samimi gayretinizden dolayı yürekten kutluyorum sizi.
Sevgilerimle
Özgür Öztürk
Çok önemli bir konuyu hatırlattınız, teşekkürler.
fatmanur erdogan
@fatih, cok guzel yazmissin. tek basina herseye sahip olmak mumkun degil sanirim…
Selma
Gunümüzde düşünmenin önemini anlattığınız icin teşekkürler 🙂
Fatmanur Erdogan
@Selma, teşekkürler. Daha çok düşünmeye zaman ayırsak, çok daha güzel bir dünya için çalışmak daha mümkün olur…
R.Dadaş
http://www.haberte.com da yeniden yeni arayüzle birlikteyiz.. Elinize sağlık..
HALDUN CEYLAN
Değişimi yönetmek isteyen kişilerin başarılı olma şansları hakkında eğer kabul edecek olursanız tecrübeden kaynaklanan bir öneri isterseniz şunu deneyin küçük adımları …
Büyük adımlar şirketlerinin değişimini kontrolleri altında tutmak isteyen yönetimler nedeniyle mutlaka akamete uğrar çünkü iş yerinde bir devrim gerçekleştirmek ister çalışanlar. Ancak Devrimlerin çocuklarını yediğini de herkes bilip kabul etmekle birlikte fazla dikkate alınmaz göz ardı eder. Devrim yerine evrimi deneyin sizin gibi tecrübeli ve düşünen çalışanların şirket yönetimlerini bazı durumlara alıştırmak gerekir. yalnız yapmış olduğunuz bir hatayı tesbit ettiğinizde bir kez daha yapmayın. Değişime her zaman direnç olur kimi zaman çalışanlar tarafından kimi zamanda Shareholder /owners yani patronlar tarafından.Ben Devrim yerine Evrim diyorum ve küçük adımlardan bu sebeple bahsediyorum . küçük adımlarla yönetimin aşırı risk iştahı korkusundan yani hızlı büyüme ve hızlı değişimden patronlar korkarlar ve şirketlerinin kontrolünü ellerinden kaçırmak istemezler çalışanlar için ise yenilikler ve innovasyon çoğu zaman angarya olarak görülmektedir. tabi ki çalışanların çoğu genç olunca bu durum daha anlayışla karşılansa dahi çok büyük çoğunluğunun ikna olmaya da hazır olduklarını söyleyebilirim. yalnız tabi ki değişimi desteklemeleri konusunda teşvik edilmeleri gerekiyor yani bir motivasyon uygulaması. Örneğin bir çalışanınıza bildiklerinizi açtığınız ve işinin nekadar daha kolay şekilde yapılabileceğini bu yüzden ailesine daha ne kadar vakit ayırabileceğini açıksa sebep sonuç ilişkisi kurarak anlatırsanız mtlaka ikna olurlar.Ayrıca türk aile şirketlerinde eğitim denen nesnenin efsanesi bile patronları irrite eder. Bunun için de örneğin şirketlerin yıllık eğitim bütçwelerini incelediğinizde ne kadar güdük kaldığını görürsünüz.çalışanların ödüllendirilmesi de önemlidir. az düşünen hep aynı monoton işi aynı şekilde yapan kişler patronlarca daha makbul tutuluyor. Çünkü onlara her emirlerini düşünmeden uygulaması gereken askerler gibi davranırlar. Üstelik başarılı bnir iş yaptığınız ve ödüllendirilmeyi beklerken yaptığınız işlerin sudan sebeplerle sadece prim vs. ödemekten kaçınmak ve şirketlerinin işletme maliyetlaerini azaltmayı düşünen bir zihniyete ve bunun için işçi ücretleri ve haklarını sürekli tırpanlamaya çalışan yönetimler. nedeniyle bu ülkede innovasyosyon denilen şey için çok uzun çabalar gerekti ve halen buna gerek duyulduğunu görüyoruz. Eğer söylediğim gibi Kalite anlayışınızı geliştirmek gerekir. Çok araştırmak gerekir. Örneğin Kaizen ofis çalışmalarını da bilmek ve poka-yoke uygulamaları ve continuous improvement gibi veya zero-defect analysis gibi analiz metotlarınuı öncelikle öğrenmenizi tavsiye edrim bu yöntemleri kullanarak ve attığınız her küçük adımı bir yere not ederek nereye kadar ilelediğinizi hayretle göreceksiniz.ve Örneğin ölçüm tekniklerini de kullanabilir olmanız ferekiyor. PACE gibi , lojistikçi iseniz SCOR tekniği gibi veya sırt çantası problemi gibi lojistikle ilgili tüm teknik altyapıyı da öğreniniz size bunların değişimi yönetirken büyük faydası olacaktır. tüm teknikleri mümkünse internet üzerinde araştırabilirsiniz. Yalnız tüm bunlkardan önce öğrendiğiniz terimleri bir kenara not edin ve her konuda bu nasıl uygulanabilir diye düşünün . Bu size uygulama konusunda çok büyük tecrübeler kazandıracaktır. hangi konuyla ilgileniyorsanız o konuya ait ölçme ve değerlendirme tekniklerini öğrenmelisiniz . Ayrıca Patronlarınızda ikna etmenin yolu şirketini birden değişime uğratarak ani büyüme riskinden kaçınmanız ve onları Value chain Analysis ‘ gibi değer ölçüm hesaplamalarını da yaparak ve riskin ne kadar olduğunu iyi belirlemek suretiyle patronunuzu riskin ne kadarınını yüklenilebilecekleri konusunda ikna etmeye çalışın. Tüm çalışanlar için başarılı bir çalışma hayatı ile birlikte eğer varsa aile lerine de vakit yaratmalarını diliyorum.
NOT : Eğer devrimlerin çocuklarını yiyip yemediğini de merak ediyorsanız. 1789 Fransız Devrimini inceleyiniz. Robespier’i hatırlayın onların giyotini nasıl ve kimlere karşı kullandıklarını da bundan başka sovyet devrimi de aynı sonla sonlandı biyorsunuz tarihte hiçbir devrim yoktur ki kendi insanlarını veya çalışanlarını harcamasın. japonlar Bunu keşfettiler ve neredeyse hiç devrim yapmadılar onların gelişmeleri evrim ile yönetimi mutasyona uğratarak oldu.
HALDUN CEYLAN
Tüm Çalışanlara ve yöneticilere son bir tavsiiyem olacak Çıkış için daima bir stratejiniz bulunsun !! Aşağıda bunlardan birisini göreceksiniz. sizler için bir stratejinin nereden kaynaklanıp nasıl yürüdüğünü anlatıyor kısaca. Piggy Back Strategy : Domuz sırtı Stratejisi, Çocukların oynamakta oldukları bir oyundan ifadesini bulan bir stratejidir. İki veya daha fazla çocuk birbirlerine sırtlarını dönerek ellerindeki topu başlarının üzerinden aşırarak arkadaşına veya onu da aşırarak başka bir yere elleriyle alttan yukarı doğru bir aşırma hareketiyle oynadıkları bir oyundan adını alır. Aynı zamanda ikinci bir anlam olarak birbirleri ile anlaşamayan bir grup yada kişinin gruptan ayrılması stratejisi. Yani bu stratejiye gore örneğin bir müzik grubu oluşturuluyor veüstün ve başarılı bir onyıl boyunca birbirlerine katlanıyorlar. Ve bu grup arasındaki müzikal anlaşmazlıklar arttığında bu grubun kuran kişi yada grup üyeleri birer birer ayrılmaya başlar ve grubun dağılması sözkonusu olur. Diyelim ki bu birlikte çalışma durumu 10 yıl sürmüş olsun bu on yıl boyunca grup üyeleri birbirlerini (sırtlarında ) taşıyorlar demektir. Ve Bir gruptan ayrılma sürecini başlatıp solo söylemeye veya çalmaya başlarlar. Bu arada yeterli tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmuşlardır ve ünleri artmıştır. İşte bu birbirlerini taşıma durumuna domuz sırtı Stratejisi denmektedir. Yani çalışan insanların ve yöneticilerin. Daima Bir çıkış stratejisine sahip olmaları “ always have an exit strategy “ gereklidir.. Bu iş hayatı için bir temel bir stratejidir..
fatmanur erdogan
@haldun yorumlar ve önerilerinin tüm okurlara faydası olduğunu düşünüyorum. Çok teşekkürler.
Gul Esin Delipinar
Ben biraz kotumserim bu konuda. Firmalarin hakikaten dusunmemizi isteyip istemedigine dair suphelerim var. Bence Turkiye’de cok az calisan dusunduklerini is ortaminda beyan etme sansina sahip. Rutin bir gorev var o yerine getirilmeli, yani yoneticiler biraz task-oriented.
Fatma ORTAPINAR
Fatma; Düşünmeye Vakit Ayırmak,Geleceği Yaratmak Demektir. Aslında yazmak istediğim çok şey var ama düşünme özgürlüğümü yazıya dökemiyorum.
Barkın Akın
Düşünmek ve yapmak arasında çok ince bir çizgi vardır.Bu çizgiyi insanın kendisi belirler.Süper bir yazı olmuş teşekkürler.
Zeynep Ebru Durmuş
Peki düşünmek ama bunu yapamamak.Günümüzde yaratıcılığa, paylaşıma ve eşit sorumluluk dağılımına açık bir çok büyük şirket mevcut.Ama aynı oranda da insiyatifi asla elden bırakmayan, tek adam düsturuna sıkı sıkı bağlı aile şirketleri de azımsanmayacak kadar çok.Bunları aşmış olan büyük aile şirketlerini işin dışında tutalım; şanslı olanlarımızın dışında kaçımız tamamen kurumsallaşmış bir şirkette çalışma fırsatını yakalayabildik? Ben kendi adıma kurumsal görünen ama aile fertleri ve yakınlar kıskacından çıkamamış bir şirkette insiyatif ve düşünme özgürlüğü verilmemiş bir ortamda fark yaratmaya çalışıyorum.Başarılı olabiliyormuyum ? Hayır… İşleyişe ayak uydurmak zorunda kalmak kadar kötü bir kariyer olmasa gerek.Büyük düşünmek vs önemli değil, önemli olan üstlerimizinde azıcık bunu önemseyerek konuya yaklaşması.Fikir kötü de olabilir iyi de, önemli olan bunu ortaya çıkartmak için geçirilen “düşünme” zamanını çalışanlara verebilme.
Fatmanur Erdogan
Zeynep selam,
Bence kurumsal şirketleri bir çok insan gözünde büyütüyor. Bir çok kurumsal şirket bağnaz anlayışlara sahip olabiliyor. Aile şirketlerinden farklı yönetilemeyebiliyor.
ışleyişe ayak uydurmak istemiyorsan, değişimi istiyorsun demektir. bunun için de yapmak istediklerinde ısrarcı olmak ve yaratıcı ortamları yaratmak için sabırla değişimi körüklemen gerek. Kolay değil. O yüzden çoğu insan boşveriyor ve değişim çok uzun yıllar alıyor.
Zeynep Ebru Durmuş
Sevgili Fatmanur Hanım;
Tam da dediğiniz gibi ısrarcı ve inatçı oldum:) Nihayet egolardan sıyrılmış uluslararası bir şirketin ekibine dahil olmayı başardım.Kariyerimde ve hayatımda değişime açık olmayı ve değişimden korkmamayı bana aşıladığınız için teşekkürler…
Fatmanur Erdogan
🙂 Bol sanslar…
G.D
Yorumdan ziyade benim yorumumu kaldirmaniz mumkun mu? Google search yapinca ismimden direkt sitedeki yorumum gozukuyor, hani bana katkisi yok.
oyunsah
Filozofun dediği gibi düşünüyorum o halde varım. Bu fikre göre varlığımızın sebebi düşünmek. Aslında yanlış da sayılmaz. Çünkü bu dünyaya geliş amacımızı düşünürsek, bir intiham için geldik. Bu intiham da sırf irademiz olduğu için.