“Evet, biliyorum, arkadaşlarınızın artık düşmanınızmış gibi davranmaya başladıklarına inanıyorsunuz. Bakkalınız, çöpçünüz, rahibiniz, baldızınız ve hatta köpeğiniz bile kilo aldığınızı, etrafınıza olan eski ilginizi kaybettiğinizi, aklınızı kaçırdığınızı düşünüyor. Üstüne üstlük etrafınızdakilerin zamanlarının büyük çoğunluğunu paramparça olduğunuzu, işinizi kötü yaptığınızı, kendi kendinize zarar verdiğinizi söylemekle geçirdiklerine inanıyorsunuz. Ama emin olun hiç kimse aslında sizi düşünmüyor. Onlar sadece kendilerini düşünüyor; tıpkı sizin gibi.”
Bu cümleler “Rules for Aging” kitabının yazarı Roger Rosenblatt’a ait. Bu satırlara, “sahne ışığı etkisini” okurken rastladım. Sahne ışığı etkisi, diğer insanların görünüşünüze ve davranışlarınıza gerçekte olduğundan daha fazla önem verdiklerine inanma eğilimidir. Aslında diğer insanlar kendileriyle bizimle ilgilendiklerinden daha fazla ilgilenirler ama biz hâlâ bir partide söylediklerimiz hakkında ya da bir toplantıda taktığımız kravatın doğru seçim olup olmadığı konusunda takıntılıyızdır.
Siz de sahne ışığı etkisinden muzdaripseniz size iyi bir haberim var. Araştırmalar, düşündüğümüzden çok daha az insanın gaflarımızın farkına vardığını, farkına varan biri varsa bile onları düşündüğümüzden çok daha az ve çok daha yumuşak yargıladığını ortaya koyuyor.
Eğer yeni bir iş kurmayı düşünüyorsanız bunu bilmek sizi rahatlatabilir. Çoğumuz girişimcilik hayallerimizin peşinden gitmekten korkarız. Bunun en önemli nedeni becerilerimizin yetersiz olduğunu düşünmemiz değil, başarısız olursak diğerlerinin hakkımızda düşüneceklerinden endişe duymamızdır. Başkalarının bizimle ilgili düşüncelerini o kadar çok önemsiyoruz ki, endişemiz hareketlerimizi engelleyen bir korku haline geliyor.
Bir işi yapmak için aslında sandığımızdan çok daha fazla olanağa sahip olsak da bazen kendimizi geri çekeriz, sınırı geçmeden kenarda dururuz çünkü harekete geçmek için cesaretimiz yoktur. Girişimcilerin ruhunda bulunan ve onları harekete geçiren en önemli özellik işte budur: cesaret.
Cesaret, hedeflerimizin peşinden gitmemizi sağlayan yaratıcı bir güçtür. Cesaret, düşüncelerimizi eyleme dönüştürmemizi ve hayatımızı geliştirmemizi sağlar. Bir işi yapmak için aslında sandığımızdan çok daha fazla olanağa sahip olsak da bazen kendimizi geri çekeriz, sınırı geçmeden kenarda dururuz çünkü harekete geçmek için cesaretimiz yoktur.
Harekete geçmeden nereye gidebileceğinizi bilemezsiniz. Örneğin Hüsnü Özyeğin’i düşünelim. Bankacılık sektöründen bir girişimci… Girişimi sayesinde servet sahibi olan milyarder bir Türk… Özyeğin, Finansbank’ı kurmadan önce bir başka bankada çalışıyordu. Güçlü bir konuma ve başarılı bir kariyere sahipti ama 1987’de işinden ayrıldı. Özyeğin, Finansbank’ı Türkiye’nin en büyük bankaları arasına soktu ve 2006’da bankanın %46’lık hissesini 2,76 milyar dolara National Bank of Greece’e sattı. 2008’de de %9’unu 700 milyon dolara sattı. Şimdi başka sektörlere el attı. Rusya’da Gap ve Banana Republic zincirini genişletiyor. Özyeğin Üniversitesi’nin de kurucusu.
Girişimcilik hayatına girecekseniz Özyeğin gibi bir örneğe bakıp, “Başarılı bir milyarderseniz bir şeylere cesaret etmek kolaydır tabii. Ben de onun yerinde olsaydım oldukça cesur davranabilirdim” diye düşünebilirsiniz. Ancak şunu unutmayın ki Özyeğin girişimini yaparken milyarder olacağını bilmiyordu. İşlerin ne yöne gideceğini de bilmiyordu. Sadece kendisine güveniyordu ve bir girişimci olarak ücretli çalıştığından çok daha iyi şeyler elde edebileceğini biliyordu. Böylece cesaretini topladı ve tetiğe bastı. Başarısızlık korkusu onu durdursaydı hiçbir zaman Finansbank’ı kuramayacak ve topluma olan katkısı da şu an olduğundan daha sınırlı kalacaktı.
Korkularımız hayallerimizin çok uzaklarda olduğunu zannetmemize yol açar ve korkularımızı biraz bastırdığımızda ya da onlardan tamamen kurtulduğumuzda cesaret ortaya çıkar. İşte bu cesaretle daha önce mümkün olabileceğini düşünmediğimiz şeyleri yapabiliriz. Girişimciler de korku hisseder elbette ama bu korkuyu daha az caydırıcı bir hale getirmek için çeşitli teknikler uygularlar. Bu tekniklerden biri korkuyu kendinizin yaratmış olduğunu ve sahne ışığı etkisi gibi nedenlerle olması gerektiğinden 10 kat daha büyük hal aldığını hatırlamaktır.
11 Comments
Selçuk
Böyle güzel bir yazı için kötü bir örnek olmuş Özyeğin.
“…girişimini yaparken milyarder olacağını bilmiyordu.” demişsiniz ama bildiğim kadarıyla asgari ücretle banka kurulmuyor.
kamil şensoy
hüsnü özyeğin örneği uç bir örnek bankayı kurarken birkaçmilyon doları zaten vardı. asıl mesle girimşi yanilikçi iş fikirlerini geliştirmek (lokal işler olabilir illaki dışardan kopyalanması gerekmez) ve finansman modeli bulmak .geçen sene bir tv kanalında yeni işfikirleri ve bunları değrelendiren işadamlarından oluşan bir juri vardı. iş fikirleri kıstlıydı. ama juri üyelerinin bir tanesi bile kendi yarttığı bir iş modeliyle başarıya ulaşmış değildi.hepside aile şirketlerinde varolan işleri devam ettiriyorlardı.en girişimci addedilen ali sabancı pegasus havayolu şirketinin stratejisi virjin havayollarından kopyalanmıştı !
Fatmanur Erdogan
zaten asgari ucret kazanmiyordu Husnu Ozyegin.
Fatmanur Erdogan
kopyalamanin bir zarari oldugunu dusunmuyorum. pegasus her ne kadar tercih etmedigim bir hava yolu olsada…
kamil şensoy
benim söylemek istediğim şu ; hüsnü özyeğin ve benzer örnekler çok . memleketimizde özgün bir icad yok. bu kadar dershane özel lise,üniversite var ama bir icadımız bir mucidimiz yok zaten bu düşünce kalıpları ile olmasıda münkün değil. okuyoruz sagda solda başarı hikayeleri ( paraya tahvil edilmiş) arkasına baktığımızda gölgeler var ya siyasetin gölgesi ya bir cemaatin gölgesi vb endüstri devrimini yapmamış bir ülkede neyin ne şekilde girşimciliği yapılacak. en aşağıdan en yukarıya statükocu bir görüş hakim.aşık olmanın bile raconu varken, hem aniden gelsin ama gelirkende yanında şunlar bunlar olsun reçeteleri var.heryerde çalıntı işler var sanayide edebiyatta sinemada vs. ewet kopyalamanın bir zararı olmaz ama tembellik yapar ve yaratıcılığı öldürü zaten yok ama.zaten ya yeni bir iş yaratacaksınız yada yapılmışı tekrar yorumlayacaksınız. birincisi yok ikinciside yok. milli yiyecek yoğurt mayası hollandadan yoğurt makinası fransadan. hayatımız ezbere dayalı eleştirel düşünceye asla yer yok .
Ali Rıza DEĞER
Yorumlara katılmakla birlikte,biraz esprilide olsa Girişimci’lere katkıda bulunmak amacıyla; reklamcılıkta, bir girişimcilik önerisi…
Elinize bir yumurta alın ve yakınınızdaki bir köy meydanına gidin… O sıralarda ordan geçmekte olan herhangi bir “Kobi Danışmanı” ile tanışabilirseniz, 5-10 yıla kalmaz …:-)
Pingback: Girişimci ruh “cesaret” sever! | KendiniGelistir.Com
Pingback: Girişimci Ruh Cesaret Sever | Sadık ÖZAYDIN – Kişisel Web Sitesi
Uğur Özmen
Örneği anlamamak ve inkar etmek için çabalamak yerine; yılda 1 milyon dolar maaş alırken, bunun rahatlığını bırakıp da sonunun ne olacağını bilmediği bir yola gitmenin riskini anlamaya çalışsak muhtemelen mesajı da alırız.
Fatmanur Erdoğan’ın ilk paragraflarda verdiği örneğe bizzat şahidim. İlk projesi bazılarınca beğenilmiş, fikir yarışmalarında dereceye girmiş genç arkadaşlar var. Bir yerde karşılaşıyorum. “Neden ortalarda görünmüyorsun?” diye soruyorum. Yanıtı başka türlü söylese de anlıyorum. Proje olmamış. Ortalarda görünse, birileri ona “Ne yapıyorsun?” diye sorsa verecek yanıtı yok. Utanıyor. Herkesden kaçıyor.
Oysa, sosyal riskler göze alınmadan girişimcilik olmaz. İsteyen kopyacı desin, isteyen zaten zengindi desin.
Nizamettin Şenkardeşler
Finansbank örneğine 3. göz olarak nasıl bakıyorum?
1987 yılında bankadan ayrıldığında yaklaşık 20 yıllık bir bankacılık deneyimi olduğunu düşünüyorum Hüsnü Beyin.Sektöre baktığınızda devlet ve özel banka üst düzey yöneticileri 2 elin parmakları kadar.Bankacılık sektöründe o günkü şartlarda Hüsnü Beyin gerçekleştirdiği kabul edilmesi gereken başarılı bir girişimcilik örneği.Bu gün sektörde o kadar güçlü yerli ve yabancı oyuncu var ki o günkü koşullarla böyle bir girişimin başarıya ulaşması o kadar kolay değil.Bir girişimcilik örneğini değerlendirirken,zamanına,yerel ve global konjonktüre,oyuncuların gücüne ve sayısına,yasa ve mevzuata,çağın trendine de bakmak gerekir diye düşünüyorum.Ağaca ve ormana tek tek değil de birlikte ve birbirinden bir şeyler türeterek bakmak gerekli.Girişimci gerek ve yeter şartı sağlamış zaman ve zemini de uygun seçmişse,toplumda ve insanlık vicdanında sıkıntı yaratmamışsa başarıyı alkışlamak gerekir.Böyle bakınca alkışlanacak girişimci sayısı çok mudur ne dersiniz?
Bütün bunlar,kabuğuna çekilmiş,mızmız,ömründe 2 tuğlayı üst üste koymamış,kabuğunu kıramayan,miskin ,tembel, vagon tipi insanların başarısızlığının nedeni olamaz
Fil de züccaciye dükkanına girer ama geriye nasıl bir manzara kaldığı önemli.Ülkemiz ve dünya züccaciye dükkanına ne kadar benziyor dersiniz?
Fatmanur Erdogan
Benim tum girisimcilere buyuk saygim var. Bakkal dukkani tarzi isletenlere bile. Goruyorum ki kurumlarda ust duzey yonetici olabilsek dahi kendi isimizi kurup yonetmeyi beceremeyebiliyoruz. Girisimci ruh farkli. Girisimci insanin yapisi farkli. Umuyorum gelecekte girisimcilerimiz daha da guclenecek. Yeni nesil girisimcilerin cok basarili oldugunu goruyor ve umitleniyorum.