Biz pazarlama ve iletişim alanında görev yapan profesyoneller “algı yönetimi” söylemini çok severiz. “Algıyı iyi yönetmek için şöyle yapılmalı” yada “böyle yaparsan yanlış algılanırsın” tarzı düşüncenin çok önemli olduğuna inanırız.
Algı yönetimine inanmayan bir profesyonel olarak, iletişim uzmanlarının ve yönetimlerin algı yönetimiyle ilgili konuşmalarından bazen bunaldığımı düşünüyorum. Akşam gazetesinde Ali Saydam’ın Dr. Kuşhan sağlık merkeziyle ilgili yazdığı yazı da bu duygumu geri getirdi.
Dr. Kuşhan, sahip olduğu yerin diyet merkezi değil dinlenme tesisi olduğunu mahkemeye söylemiş. Saydam’da “Oraya ‘zayıflama kliniği’ olarak giden onca kelli felli müşteri kendisini nasıl hissedecek acaba? Çevrelerine nasıl bir algı yayacaklar?.” diye soruyor.
Dr. Kuşhan’ın problemi “algıların ne yönde olacağını” kontrol etmek değil. Dr. Kuşhan şirketini doğru yönetseydi, kimin ne düşündüğüyle, kimin neyi nasıl algılayacağıyla kafa patlatmak zorunda kalmazdı. Zaten böyle bir endişesinin de olduğunu sanmıyorum. Dr. Kuşhan doğru ve dürüst yönetilmeyen bir işletmenin doğal sonuçlarını yaşıyor. Eğer şirketini iyi yönetseydi, bu sorunlar ortaya çıkmazdı. Sorun çıktığında doğru çaba gösterseydi, içinden çıkması daha kolay olurdu. Sorun çıktığında “acaba beni nasıl algılarlar” diye düşünerek hareket edilmez. Bireyler ve şirketler algıyı yönetmeye çalışmaktan vazgeçip, kendilerini doğru yönetmeye çabalamalılar. Algıyı yönetmek, inanılmaz insan üstü bir çaba ve enerji gerektirir. Bunun da ötesinde her insanın algısı farklıdır; aynı şeyleri duysalar ve görseler bile herkesin algısı farklıdır. Sonucu da kazanç değil kayıptır.
İş dünyasının “algıları değil kendini yönetmeyi” öğrenmesi gerekiyor. Algıları düzeltmek için hareket etmek yerine, nasıl bir insan yada iş yeri sahibi olmak istiyorsanız o doğrultuda hareket etmeyi tercih edin.
Algıyı yönetmeye çalışanlar, fikirleri ve insanları manupule ederler. Web 2.0’nun PR üzerine bir devrimi varsa, bu da şirketlerin ve yönetimlerin manupülasyon taktiklerinin paydaşlar tarafından gittikçe artan oranda reddedilmesidir. Bunun doğal sonucu olarak da kişinin kendini ve şirketini doğru ve etkin yönetmesi öncelikli olarak karşımıza çıkmakta.
Ilgili Diğer Makaleler:
8 Comments
Eren Kumcuoğlu
İşini inanarak (Kevin Roberts’ın deyimiyle Aşk’la) yapmayan herkes kafayı bu algı meseleleriyle bozmuş vaziyette sanırım.
“Bunun doğal sonucu olarak da kişinin kendini ve şirketini doğru ve etkin yönetmesi öncelikli olarak karşımıza çıkmakta.” mı acaba?
Ben internet’te halen manipulasyon yapmaya çalışan (ya da gündem yönetmek yerine kafalarını kuma gömen) yetkililer de görmedim değil!
Ayrıca yazının amacına ulaşmış olduğunu söylemeliyim, zira Ali Bey’in, algı yönetimi hikayelerini bunaltmak amacıyla yazıyor olduğunu düşünüyorum =)
Fatmanur Erdogan
🙂
Değişim yavaş da olsa gerçekleşiyor olacak Eren. Bu tip değişimler için zaman gerekir. Internet’in Türkiye’de hala çok primitif bir yapıda olduğunu düşünüyorum. Y Jenerasyonunun değişimi hızlandırmada katalizör olmasını bekliyorum!
Uğur Özmen
Önce, yukarıdaki yazının ruhuna katıldığımı söyleyeyim. Kendini / işini yönetemeyen, algısını da yönetemez.
Bir kaç küçük ekleme yapacağım yalnızca. Bazan, dış olgular algınızı yönetmenizi gerektirir.
Danone’nin başına gelenler, Gülben Ergen ve Çağla Şıkel olayları, dış etmenler ile ortaya çıkan ama algı yönetimi (hatta kriz yönetimi) gerektiren konulardı.
Sadece, genelleme içinde gözden kaçmasın diyerek ekliyorum.
Kuşhan Kliniği bunun tamamen dışında… Bu konuda uzmanlığı olmadığını söyleyenlere yanıtlarını düşünelim. Yüzeysel gazete yazarları ile röportajları, TV programlarını hatırlayalım. O zaman “algı yönetimi” vardı. Sonra mı yok oldu. Kuşhan “kendi etti, kendi buldu” konumunda. Onun “itibar” aradığı yok, “beraat” arıyor.
Fatmanur Erdogan
Gülben Ergen’in başına gelenler çok üzücüydü ama er geç patlak vermesi beklenebilecek bir durumdu bana kalırsa. Kriz yönetimi çok etkili yapıldı. Durumun iyi yönetilmesi, Gülben Ergen’in kariyerini zedelemedi. Burada yönetilen algılar değildi bana kalırsa, eldeki durumdu. Algıyı yönetmeye kalksalardı, daha farklı bir açıklama yaparlardı görüşündeyim. Yaplan hareket algıları yönetmek için değil, durumu kontrol altına alabilmek içindi. Ve doğru adımlar atıldı. Eminim algısı hala olumsuz olan bir dolu insan da vardır.
Ali Kırca’nın kasetleri de patlak verdi ama Kırca işinden istifa etmeyi aklına bile getirmedi. Kanal sahipleri de olayı takmadılar bile. Algı yönetimiyle uğraşmadı Ali Kırca, çünkü kazanabilecği bir savaş değildi. Durumu yönetmekle de uğraşmadı ama bir şekilde herşey güllük gülistanlık devam ediyor. Bu da belki Türkiye paradoxu:)
Eren Kumcuoğlu
Ben Kırca’nın bir savaşa girmeyi düşündüğünü bile sanmıyorum, o çatışmanın bu denli büyümesine izin vermemiştir bile, sopasını gösterip durumu çözmüştür.
Böylesi bir krizi yönetecek politik güç Gülben Ergen’de bulunmadığından dolayı böyle bir kriz yaşandı. Bu konu bir basın toplantısı düzenlenerek halledildi. Kendisini mağdur olarak lanse etti be bum! Ertesi gün görüntüleri ağızlarındandan salya akıtarak izleyen ve skandal haber peşindeki kurtlar da söylemlerini değiştirerek “vah vaaah!” nidaları atmaya başladı.
Hemen akabinde Ali Kırca’nın görüntüleri ortaya çıktı, fakat Kırca’nın medya üzerindeki politik gücü elbette çok daha etkin olduğundan bu görüntülerin haber bültenlerine taşınması ve gündeme gelmesi engellendi.
Türkiye’ye mal etmemek lazım, dünyanın paradoksu bu bence =)
aerogrow kit
who designed your blog?
Ertuğrul Kılıç
Merhabalar Fatmanur Hanım,
Blogunuzu zevkle takip ediyorum.Yazdıklarınıza katılmakla birlikte, Ali Saydam a ait olan Algılama Yönetimi kitabı konuyla ilgili olarak detaylı bilgiler vermekte,ilginizi çekebilir diye düşünüyorum
Birde yazınızda kullandığınız kelli felli ifadesi ile ilgili olarak küçük bir hatırlatmada bulunmak isterim.İfadenin aslı ve doğrusu kerli ferli dir.Ama zamanla geçirdiği evrimler sonucu bu hale gelmiştir.
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kerli+ferli
Fatmanur Erdogan
Merhaba Ertuğrul, Ali Saydam’ın kitabını beğeniyle okudum. Düzelti için teşekkürler:)